Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı

  • MECRA ATIF SİSTEMİ

    Makaleler ve kitaplar için atıf sistemi

  • MECRA ŞABLONU

    Zotero ve Mendeley programlarında kullanılmak üzere hazırlanmış Mecra şablonunu indirmek için tıklayınız.

Kurav Kur'an Oturumları - Yunus 61-70


Share:

Kitabına Uydurma!

Kitabına uydurma, ey cân, Kitabına uy!
Nefsinin değil, vicdanının sesini duy!
19.12.2017


Share:

Poor Evangelicals!

A manipulation story
Manipulation means influencing or directing people to a different direction than their own information and desires..
You can see a wide variety of manipulations in history and today. But you can hardly come across the manipulation that American Evangelists are exposed to.
Until the reformation days, Christians would not see Jews as human beings, but as enemies. The Christians made them all kinds of insults and deprived them of fundamental human rights. How have these Christians become Jewish lovers?
I think this was a transformation of the crypto Jews (marranos), who appeared to be Christian, in Christianity.
Poor Evangelicals: They see the future of their own religion in the glory of a competing religion.
Poor Evangelicals: Jesus Christ, whom they consider to be God, needs the Jews, whom they believe to have killed Him, in order to come to earth again.
Poor Evangelicals: They believe that the Jews who caused Jesus to die and rise to the heaven, would bring Him down again.
Poor Evangelicals: They were made to apologize to those who killed Jesus Christ whom they saw as God, saying, "We apologize to you for persecuting you for centuries." They even went further, saying "We are grateful to you." "If you were not, we could not be." So, they were indebted to the Jews.
Through this manipulation, the Jews have been freed from the pressures of Christians. Moreover, they have become able to benefit from all kinds of material and incorporeal benefits of Christians.
How many times can such manipulation in the past be seen?
I have said “Poor Evangelicals”. They are really poor. I do not manipulate :)
Share:

Zavallı Evanjelikler!

Bizimkisi bir manipülasyon hikayesi:
Manipülasyon, insanları kendi bilgileri dışında veya istemedikleri halde etkileme veya yönlendirme anlamına gelir. Bu etkileme ve yönlendirme sonucu insanlar davranış değişikliği ya da kanaat değişikliği gösterebilirler.
Tarihte ve günümüzde çok çeşitli manipülasyonlar görebilirsiniz. Ama Amerikalı Evanjeliklerin maruz kaldığı manipülasyon gibisine çok az rastlayabilirsiniz.
Reformasyon günlerine kadar Yahudileri insan yerine koymayan, düşman bilen, her türlü hakareti yapan, temel beşerî haklardan mahrum eden Hıristiyanlar, nasıl oldu da bir anda Yahudi sevici hale geldiler?
Zannımca Hıristiyan olmuş görünen kripto Yahudilerin (marranolar), Hıristiyanlık içinde gerçekleştirdikleri bir dönüşümdür bu.
Zavallı Evanjelikler: Kendi dinlerinin geleceğini, rakip bir dinin ikbalinde görüyorlar.
Zavallı Evanjelikler: Tanrı bildikleri İsa Mesih'in, bir daha yeryüzüne gelmesi için, O'nu öldürdüğüne inandıkları Yahudilere muhtaçlar.
Zavallı Evanjelikler: İsa Mesih'in ölmesine ve göğe yükselmesine neden olan Yahudilerin, O'nu tekrar gökten indireceğine inandırılmışlar.
Zavallı Evanjelikler: Tanrı bildikleri İsa Mesih'i öldürenlerden, "Kusura bakmayın, biz size yüzyıllarca zulmetmişiz." diyerek özür dilemek zorunda bırakılmışlar. Hatta daha da ileri giderek "Size minnettarız.", "Siz olmasaydınız, biz olamazdık." şeklinde Yahudilere borçlandırılmışlardır.
Bu manipülasyon sayesinde Yahudiler, Hıristiyanların her türlü baskısından kurtuldukları gibi, onların ellerindeki maddi ve manevi her türlü imkandan yararlanır hale gelmişlerdir.
Tarihte böylesi bir manipülasyon kaç kez görülebilir ki? Zavallı dediysem, gerçekten zavallılar; manipülasyon yapmıyorum 😏
Share:

Dünyanın En Büyük Kütüphaneleri

Aşağıdaki listede dünyanın en büyük kütüphaneleri yer almaktadır. Bu kütüphanelerden Zotero'ya kitap bilgilerini tek tıklamayla alabilirsiniz.
  1. Library of Congress (Kayıtlı Öğe Sayısı: 150 milyon)
  2. British Library (170 milyon)
  3. New York Halk Kütüphanesi (Kayıtlı Öğe Sayısı: 53,1 milyon)
  4. Danimarka Kraliyet Kütüphanesi (Kayıtlı Öğe Sayısı: 30,2 milyon)
  5. Biblioteca Nacional de España (Kayıtlı Öğe Sayısı: 25 milyon)
  6. Alman Ulusal Kütüphanesi (Kayıtlı Öğe Sayısı: 24,7 milyon)
  7. Berlin Eyalet Kütüphanesi (Kayıtlı Öğe Sayısı: 23,4 milyon)
  8. Boston Halk Kütüphanesi (Kayıtlı Öğe Sayısı: 22,4 milyon)
  9. New York Eyalet Kütüphanesi (Kayıtlı Öğe Sayısı: 20 milyon)
  10. İsveç Ulusal Kütüphanesi (Kayıtlı Öğe Sayısı: 18 milyon)
  11. Harvard Üniversitesi Kütüphanesi (Kayıtlı Öğe Sayısı: 16,6 milyon)
Share:

Yahudiler & Yahudi Olmayanlar

Sırf ırkları farklı diye Almanya, Polonya gibi Batılı ülkelerde ve Rusya'da hayatlarına son verilen Yahudilerin, sırf ırkları farklı diye Filistinli Müslümanlara hayat hakkı tanımaması ne yaman bir çelişki, ne büyük bir ironi.
Share:

Filistin: 100 Yıl Önce & 100 Yıl Sonra

Filistin, yüz yıl önce, 1833’lerden başlayan bir süreç içinde önce Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı’dan ayrılması ve ardından İngiliz Lawrence’in etkisi altındaki Suud ailesinin Arapları Osmanlılardan ayırması sonucu Siyonizme açık ve mahkûm hale getirildi. 
100 yıl sonra yine Mısır ve Arabistan kullanılarak bu sefer Kudüs üzerine yeni bir operasyon yapılıyor. 
Aradaki fark mı?
Yüz yıl önce bu iki ülkeyi İngilizler kandırıyordu; şimdi ise ABD. 
Yüz yıl önceki Suud ailesinin hiç olmazsa ırkdaşlarına açıklayabileceği bir vaadi vardı: Filistin’e kadar olan toprakları Suud’un sınırlarına katma ülküsü. Araplar için o zaman ikna edici bir fikir görünmüş olmalı. Peki ya bugün? Bugün Suudi ailesinin ırkdaşlarına ve dindaşlarına söyleyebileceği hiçbir mazeret ve geçerli açıklama yok. 
Mısır ve Arabistan! Keşke Filistin’i Osmanlı’dan ayırmak için gösterdiğiniz çabanın çok az bir kısmını bugün gösterebilseydiniz. Hiç olmazsa, Filistin’i işgal edenlere karşı nefret duyabilseydiniz!
Aşağıdaki satırlar bir Yahudinin kaleminden Filistin'e yönelik Siyonist operasyonların ilk günlerine ilişkin bilgiler veriyor. 
Yüz yıl öncesini, belki de günümüzü anlatıyor:
Siyonizm matrisi: Filistin'e ilk bakış
“Her şey 1833’te, Mısır Paşası (Vali) Mehmet Ali’nin Filistin ve Suriye’yi istila ederek bütün uyruklarının hukuk önünde eşit olduklarını ilan etmesiyle başlar. Filistin, en azından İngilizler açısından, Hindistan yolu üzerinde jeopolitik anlamda stratejik bir bölgedir. Bu nedenle İngilizler, 1840’ta Londra’da bir konferans düzenleyerek Mehmet Ali’yi, Mısır Valiliği’nin kalıtsal hale getirilmesine karşılık Filistin’i Türklere iade etmeye ikna ederler. Mısır, 1841’de bağımsız bir krallık olur. Yahudiler burada ticarette ve bankada çalışmaya devam ederler.” (Jacques Attali, Yahudiler, Dünya ve Para, s. 359)
“Bu arada Arabistan kıyıları, Büyük Suud’un hâkimiyetine geçer. Büyük Suud, Mehmet Ali ve Mısırlılar tarafından durdurulmadan önce Vahhabi İmparatorluğu’nu bütün Arabistan’a yayar.” (Jacques Attali, Yahudiler, Dünya ve Para, s. 360)
“Buna ek olarak, gemiler artık mazot kullandığından, Londra, Yakındoğu ile yeniden ilgilenmeye başlar. 1901’de William d’Arcy, Irak ve Arabistan’da petrol çıkarma imtiyazı elde eder. Abd el-Aziz El Suud; Arabistan’da iktidarı ele geçirir, Riyad’ı Türklerden alır. Dünya siyasetinin tamamı, bu kara altın damarları etrafında dönmekte gecikmeyecektir. Filistin ve Siyonizmin kaderi de, çok büyük ölçüde petrole bağlı olacaktır.” (Jacques Attali, Yahudiler, Dünya ve Para, s. 367)
“Savaş [Birinci Dünya Savaşı] çıkmaza girince –ve Büyük Britanya’nın Amerikan bankalarından aldığı borçlar birikirken–, Arabistan’da Albay Lawrence, Mekke Şerifi Faysal’a, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışını hızlandırmak için kendisine yardımcı olduğu takdirde, şerifi, Filistin’i de içine alacak olan büyük bir Arap ülkesinin hükümdarı ilan etmeyi vaat eder. (Jacques Attali, Yahudiler, Dünya ve Para, s. 373)
Share:

Üret, Üret, Üret!

Ey cân!
Gün gelecek bu işin sonu ABD ve İsrail ile (ve Avrupa Birliği ile) köprüleri atmaya, gemileri yakmaya varacak. İşte o vakit, efelendiğimiz, meydan okuduğumuz, rekabet ettiğimiz, soğuk veya sıcak savaş yürüttüğümüz düşmanlarımıza muhtaç ve mecbur olmamak için, kendi gemimizi, uçağımızı, arabamızı, bilgisayar ve bilgisayar programlarımızı, tank ve füzemizi, istihbarat ağımızı, devlet sistemimizi, kurumlarımızı o zor günlerde yıkılmayacak, zaafa uğramayacak derecede ve şekilde bugünden inşa etmeliyiz. Her türlü yurt dışı bağımlılığını teknolojik ve altyapı hizmeti olarak bitirmiş olmalıyız. 
Bunu yapabilmek için, okuduğumuz/hizmet ettiğimiz alanda en iyi olmak zorundayız. En iyi olmanın yolu da sahada çalışanlar ile masa başında çalışacakları ayırmaktan geçer. 
Unutma! Sıcak savaş zamanında bile, ilim öğrenmek için bir grup insanını geride bırakan bir dinî ilkemiz var...
"Sokağa çıkmayalım, eylem yapmayalım." dediğim anlaşılmasın. Ama düşmanın hakkından bağırarak değil, onun vazgeçilmez olduğu alanlarda tekelini kırarak gelebileceğimizi de unutma. 
Dinine ve ülkene en iyi hizmeti yapmak istiyorsan, daha çok oku, daha çok çalış ve daha çok ÜRET, ÜRET, ÜRET.
Share:

Yahudilikte Vahiy Anlayışı (Sempozyum Bildirisi - Video)




Kur'an Çalışmaları Vakfı'nın düzenlemiş olduğu "Vahiy Zincirinin Son Halkası: Kur'ân Vahyi" Sempozyumu'nda sunulan "Yahudilikte Vahiy Anlayışı" isimli tebliğim.
07.10.2017 İstanbul.
Share:

Teşekkürler Trump Efendi

İsrali'i Ortadoğuda bu kadar yalnızlaştıracak, 
ABD'yi bu kadar itibarsızlaştıracak
Ve Müslümanları tüm mezhep ve düşünce farklılıklarına karşı birleşebilme ihtimalini doğuracak kadar öfkelendirecek bundan daha iyi bir hamle olamazdı. 
...
ABD hegemonyasının çöküşüne şahit olmaya hazırlanın. 
...
Aptal bir adam zavallıdır. 
Parası olan aptal daha zavallıdır. 
Paralı bir aptalın devlet başkanı olduğu ülkeyi tanımlayacak kelime bulamıyorum. 
...
Sen ABD'nin başına gelebilecek en kötü şeydin. 
Teşekkürler Trump Efendi.
Share:

Muhammet Tarakçı & Sead Paqarizi - Christianity and Muslim-Christian Relationships in Kosovo (Kosovada Hıristiyanlık ve Müslüman-Hıristiyan İlişkileri)

Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 26 (2017/2), s. 1-17

Pdf

Abstract

A small country of Europe in terms of her surface area and population, Kosovo is a multi-faith country where various religions and religious groups live together. A great majority of her population was Christian at the Roman Empire (and Orthodox at the Byzantine time), and Muslim at the Ottoman time and today. Orthodox, Catholic and Evangelical Churches, Judaism and some other religious movements as well as Islam still live in the country. This article, after briefly summarizing the history of Christianity in Kosovo, deals with the relations between Muslims and Catholic, Orthodox and Evangelical churches past and today. It also evaluates the positive and negative aspects of the Muslim-Christian relations in Kosovo, and gives some observations about the future of these relations. 
Key Words: Kosovo, Muslim-Christian Relations, Interreligious Dialogue, Islam, Catholic Church, Serbian Orthodox Church 

Özet

Yüzölçümü ve nüfusu bakımından Avrupa’nın küçük bir ülkesi olan Kosova, farklı dinlerin ve dinî grupların bir arada yaşadığı çok dinli bir ülkedir. Roma döneminde Hıristiyanların, Bizans döneminde Ortodoksların, Osmanlı döneminde ve günümüzde Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkede, Ortodoks, Katolik ve Protestan Kiliseler, Yahudiler ve birtakım yeni dinî hareketler varlıklarını ve etkinliklerini devam ettirmektedir. Bu makale, Kosova’da Hıristiyanlığın tarihçesine kısaca değindikten sonra, geçmişte ve günümüzde Müslümanların Katolik, Ortodoks ve Protestanlarla ilişkilerine dair bilgiler sunmaktadır. Makalede ayrıca Müslüman-Hıristiyan ilişkileri konusunda yaşanan olumlu ve olumsuz gelişmelerin nedenleri değerlendirilmekte ve bu ilişkilerin geleceğine dair gözlem ve tespitlere yer verilmektedir. 
Anahtar Kelimeler: Kosova, Müslüman-Hıristiyan İlişkileri, Dinlerarası Diyalog, İslâm, Katolik Kilisesi, Sırp Ortodoks Kilisesi

Share:

Kurav Kur'an Oturumu (Yunus 41-53)


Share:

Vahşileşme, Ehlileş!

Almış eline mızrağı, Uhut'taki Vahşi gibi,
Müslümanı hedef alıyor.
Ehli sünnetim diyorsan,
Vahşi'leşme, Ehli'leş mirim.
Share:

Evanjelik Hıristiyanların Kıyamet Senaryoları


Danışmanı olduğum tezin sunumu. 
ABD'yi, ABD-İsrail ilişkilerini ve ABD'yi yönetenlerin dinî inançlarını anlamak için iyi bir fırsat.
Önemli bir konu. 
İyi bir yüksek lisans çalışması. 
Uzmanından iyi bir değerlendirme.



Share:

Uluslararası İlahiyatçılar Topluluğu Öğrencileriyle Makale Okuması (Tahrif)





Share:

Kurav - Kur'an Oturumları (Yunus, 01-10)






Share:

Loca veya Localar Hayal Ediyorum!

Ahilik sisteminden mülhem olarak bir loca veya localar sistemi hayal ediyorum. Hayal ettiğim loca, bir güven ve zarafet merkezi olarak çalışıyor. Locaya üye olan kuruluşlar, helal ve haramlara dikkat etmeyi, maliyetin üzerinde belirlenmiş bir yüzdeliğin üzerinde kâr marjı koymamayı, müşterilerine nezaketle davranmayı taahhüt ediyorlar. Bu ve benzeri prensiplere uygun hareket etmeyenler, locanın şikayet veya müşteri ilişkileri masasına şikayet ediliyor. Loca her şikayeti dikkate alıyor ve bölge/mahalle sorumlusu aracılığıyla şikayetin haklılığını/haksızlığını inceliyor. Şikayet haklıysa, kuruma uyarı cezası veriyor ve varsa müşterinin zararını tazmin ettiriyor. Benzer şikayetler artarsa, o kişinin loca üyeliği iptal ediliyor. Şikayet haklı, ama yerel loca sorumlusu görevini layığıyla yapmadığı için işlem yapılamamışsa ve bu durum tespit edilmişse, yerel sorumlu görevden alınıyor.

Ben tüketici olarak biliyorum ki, bu locaya üye kuruluşlar işlerini iyi yaparlar, helali haramı bilirler. Yüksek kâr marjları koymazlar. Şikayetlerim dikkate alınır ve gereği yapılır. Benim şikayetim olmasa bile, locanın müfettişleri düzenli olarak bu şirketleri haberli-habersiz denetler.

Memur mantığıyla değil, özel şirket mantığıyla işleyen böyle bir loca veya localar olsa, gönül huzuruyla o locaya bağlı şirket ve markalardan alışveriş yapmayı, diğerlerine tercih etmez misiniz?
Sizce gerçekleştirebilecek bir hayal olabilir mi? Ne dersiniz?
Share:

Kıssadan Hisse

Hisse çıkarılmayan kıssa, tecrübeye dönüştürülmeyen yaşanmışlıklardan ne hayır gelir? Biz faniler tecrübe biriktirmeliyiz ki, aynı şeyleri bir daha yaşamak zorunda kalmayalım. Böyle baktığınızda kıssadaki veya olaylardaki kişiler flulaşır; hisseye ve mesaja odaklanmak ise kolaylaşır.

İşte son yaşadığımız bazı hadiselerden benim çıkardığım hisseler:

a) Bir kimse hakkında soruşturma açılması veya mahkeme sürecinin devam ediyor olması, o kişiyi suçlu yapmaz. Kesinleşmiş bir karar olmadan kimseyi suçlu ilan etmemek gerekir. O halde, hakkında soruşturma açılmış olması A şahsını suçlu yapmaz.

b) A şahsına karşı bir soruşturma açmak, soruşturmayı açan kişi veya kurumu hain veya "ehl-i sünnet düşmanı" yapmaz. Soruşturma açan müfettişin veya davaya müdahil olan savcının işi budur. Bu süreçte müfettişin veya savcının üstüne gitmek, hele hele bu müfettiş veya savcının görev yaptığı kurumu hıyanetle suçlamak -eğer bu eylem bizatihi hıyanet değilse- tasvip edilemez.

c) “Benim hocam” deyip A şahsını her türlü hatadan ve noksandan tenzih eden yaklaşımı da tasvip etmek mümkün değildir ve böylesi bir yaklaşım çok yakın bir geçmişte acı tecrübesini yaşadığımız Fetöcü örgütün hocalarına yaklaşımı ve bakışıyla son derece “paralel”dir.

d) Kurumlarda çalışanlar, hatta kurumun en başındaki kişi bile hata yapabilir. Kim ki yapılan hatayı eleştirmek yerine, kurumu toptan yıkmayı amaçlayan bir düşünce ve eylem içine giriyorsa, bu devletimize yapılabilecek ve bedeli ağır bir zarardır. Kurumlarımızın eksiği varsa, giderelim. Artık tamamen işlevsiz hale gelmişse, alternatifler üretelim ve bu alternatifler üzerinde uzlaşabiliyorsak, alternatifleri devreye sokalım. Ama alternatif üretmeden bir kurumu toptan eleştirmekten ve hıyanetle suçlamaktan kaçınmak gerekir. Zira devlet dediğimiz aygıt, belli başlı kurumlar üzerine kuruludur. Bu kurumların zarar görmesi ancak düşmanlarımızın isteyebileceği bir şeydir. O halde, devletimizi yıkmak isteyen hâricî düşmanların yerli işbirlikçileri olmak isteyenler, alternatif üretmeden kurumları eleştirmeye devam edebilirler.

e) Kurumları eleştirenlerin iyi niyetli olup olmadıklarına da bakmak gerekir. Aslında çoğu örnekte bunu anlamanın basit bir yolu vardır. Söz gelimi, imam-hatip liselerinin devlet tarafından ve dini dejenere etmek için kurulduğunu söyleyen bir kişinin, grubun veya cemaatin, acaba imam-hatip lisesi çağındaki çocuklar için çalıştırdığı alternatif bir kurum veya yapılanma var mıdır? Eğer varsa, bu eleştiriler, iyi niyetli mi yoksa piyasadan öğrenci toplamaya mı yöneliktir? Bir devlet kurumu olan imam-hatip liselerini iyileştirmek mi, yoksa bu kurumların kapatılıp kendi organizasyonlarının palazlanması mı arzu edilmektedir? Benzer şekilde “Bu ilahiyat fakülteleri şimdiye kadar ne yaptı?” diye eleştirenlerin derdi, Türkiye’de daha iyi bir din eğitimi verilmesi midir, yoksa böyle diyenlerin ilahiyatlara alternatif başka kurum ve organizasyonları var mıdır? Bunların cevapları az çok belli sorular olduğunu düşünüyorum.

f) Son olarak, “A” şahsıyla ilgili bir soruşturma açılmış.
“Soruşturmanın neden açıldığını biliyor muyum?” Cevabım “hayır” ise, ağzımı kapalı tutmalıyım. Cevabım “Evet” ise, soruşturma sonuçlanana ve hüküm kesinleşinceye kadar yine ağzımı kapalı tutarım.
Ne zaman ki, iddialar, suçlamalar ve savunmalar ortaya çıkar, hüküm verilir, ondan sonra lehte veya aleyhte konuşma sırası üçüncü şahıslara, yani soruşturmanın tarafı olmayanlara, yani bize gelir. Bu aşamaya kadar beklemek, “haksızlık karşısında susmak” değildir. Belki soruşturmanın selameti ve hüküm merciinde olanların daha sağlıklı karar verebilmesi için elzemdir.

g) Bu ülkenin vatandaşları olarak bize düşen, kişilerden önce sistemi ve ilkeleri korumaktır. Kanunlar ve kurum kuralları önünde herkes eşittir. Velev ki söz konusu padişah, şeyhülislam, şeyh efendi, âlim, bakan veya sıradan bir insan olsun… Yoksa, Fatih Sultan Mehmed ile bir Yahudi vatandaş mahkemeye gitmiş, mahkeme Yahudi lehine, padişah aleyhine fetva vermiş, diye ballandıra ballandıra anlattığımız şey, uygulanası bir prensibe dönüşmeden tarihî bir menkıbe olarak kalmaya devam eder.
Share:

Hiç Olmazsa, Gölge Etme!

Hayırlı ve güzel bir iş söz konusuysa, iştirak etmek ve bir ucundan tutmaktır uygun olan. Bu olmuyorsa, yapılanı takdir; yapanı teşvik etmek gerekir. Bu da olmuyorsa, hiç olmazsa gölge etmemelidir. Bundan daha aşağısında iyi niyet aranmaz.

Şer bir işse önümüzdeki, mani olmak gerekir. Mani olunamıyorsa, yanlışı söylemek ve uyarmak lazımdır. Bu da olmuyorsa, kalben bu işten istikrah etmelidir. Bundan daha ilerisinde masumiyet aranmaz.
Share:

Günay Tümer Hocadan Dersler 1 (Kul Hakkı)

Günay Tümer hocayı andık bugün. Eşinin, oğlunun, kızının, arkadaşlarının ve öğrencilerinin diliyle konuştu bize merhum hoca. Benim gibi hocayla tanışma bahtiyarlığına erişememiş olan bahtsızlar da dâhil, bugün oradakiler gencinden yaşlısına öğrencisi olduk hocanın. Kıssalardan hisseler, hayat dersleri aldık hocadan, irtihalinden yirmi üç sene sonra.

Eşinin vasıtasıyla konuşan oydu sanki. Dedi ki dinleyenlerine merhum hoca:

“En önemlisi kul hakkı! Sakın kul hakkına girme. Yanına bile yaklaşma. Vicdanını kul hakkının yükü altına; âhiretini zora koyma.”

İşte böyle dedi Günay hoca. Sonra yola gönül huzuruyla nasıl devam edilebileceğini anlattı:

“Memleketime, Kastamonu’ya gidiyordum. Mola vermiştik. Mola bitiminde, hareket etmek üzereyken, arkamızdan yürüyen birine değdi arabamız, hafifçe. Döndüm. Adamla göz göze geldik. “Sorun yok” diye anlaştı bakışlarımız. Bir tebessümle ayrıldı beyefendi. Ben de arabamı tekrar hareket ettirmek üzereydim. Sonra durdum bir an. Hafifçe çarptığımız -belki değdiğimiz demek daha doğrudur- beyefendinin nereye gittiğini sordum eşime. Kahveye dedi. İndim arabadan. Kahveye gidip o beyefendiyi buldum. Gözlerimiz helalleşmişti daha önce. Şimdi sözlerimiz şahitlik etti. Vicdanım rahatlamış olarak döndüm arabaya. “Artık gönül huzuruyla yola devam edebiliriz” dedim, sürdüm arabayı. Yarım saat sonra o mucurlu yola geldik.

Ve o mucurlu yol, ‘artık gönül huzuruyla devam edeceğim’ ebediyet yoluna dönüştü.”




Share:

Kurav - Kur'an Oturumları (Tevbe, 100-110)





Share:

Kur'an Vahyi Sempozyumu




Share:

Zotero ve Mendeley (Uludağ Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Yazım Kılavuzu)

Uludağ Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü tez yazım kılavuzuna göre hazırladığımız dipnot ve kaynakça düzenleme eklentisi Zotero'nun şablon arşivinde yerini aldı. Bu arşivde 8800'ün üzerinde şablon bulunmaktaysa da, Türkiye'den bir üniversite ve enstitünün şablonu ilk kez arşive girmiştir.

Zotero'nun arşivine şu siteden bakabilirsiniz:

https://www.zotero.org/styles

---

Tez yazan öğrencilerimiz için dipnotlu (note), metiniçi (author-date) ve "a.g.e" ve "a.yer" kullanılmayan üç ayrı şablon hazırlanmıştır.

---

Bu şablon ne işe yarar? 

Şablonu Zotero veya Mendeley gibi "csl" şablonlarını kullanan herhangi bir dipnot sisteminde kullanabilirsiniz.

Bu şablon ve şablonu kullanan Zotero veya Mendeley vasıtasıyla tezinizde koyacağınız dipnotlarda, tez yazarımız sadece kaynağın ismini tercih ediyor ve dipnotta kullanmak istediği sayfa numarasını ekliyor. Gerisini program kendisi hallediyor ve:

a) Kaynağın ilk geçtiği tam künyeyi veriyor.

b) Aynı esere sonraki atıflarda, sadece yazar adı, kaynak adı ve sayfa numarasını veriyor.

c) Üst üste iki dipnotta sadece tek bir kaynağa atıf yapılmışsa, "a.g.e." kısaltmasını kullanıyor. "a.g.e." kısaltması asla iki veya daha üzeri bir dipnota işaret etmiyor.

d) Editör, mütercimlerin isimlerini sırasıyla ve yerli yerince ekliyor.

e) Usule uygun olarak eser adlarını italik, makale adlarını tırnak içinde veriyor.

f) Tek sayfaya atıf yapılmışsa "s.", iki ve daha çok sayfaya atıf yapılmışsa "ss." kısaltmalarını sayfaların önüne otomatik olarak ekliyor.

h) Enstitümüzün yazım kurallarında belirtildiği üzere, bir eserin dört ve daha fazla yazarı varsa, sadece ilk yazarın ismini veriyor ilk yazardan sonra "ve diğerleri" anlamına gelmek üzere "vd." kısaltmasını otomatik olarak ayarlıyor.

i) Kitap bölümlerinde bölüm yazarı, "bölüm adı", kitap adı, kitap editörü, varsa mütercim, yayın yeri, yayınevi, yıl ve sayfa düzeninde dipnotu şekillendiriyor.

j) Kaynakçada, enstitümüzün tez yazım kılavuzuna uygun olarak, yazarların soyadı büyük harfe dönüştürülüyor, Yazar soyadından adına geçişte virgül konulmuyor.

k) Kaynakçada yazar soyadına göre, otomatik sıralama yapılıyor.

e) Tez veya makalenizi tercihinize göre, Zotero'nun şablon arşivinde bulunan 8800'ün üzerindeki bir şablona uyarlamak için sadece şablonu belirleyip "uygula" demeniz yeterli oluyor. 



Eklenti kullanılarak oluşturulan dipnot ve kaynakça örneklerine ulaşmak için, tıklayınız.


Not 1: Eklentiyi kullanmaya başlamak için Zotero Standalone programını bilgisayarınıza kurduktan sonra, ekteki dosyayı bilgisayarınıza yükleyip çift tıklamanız yeterlidir. 

Not 2: Ekteki eklenti Mendeley ile de çalışmaktadır.



Not 3: Eklenti güncellemeleri bu sayfadan takip edebilirsiniz.



İndirme Bağlantısı



Güncelleme: 30.11.2017

----
Devamında Zotero ve Enstitü şablonunun nasıl kullanılacağına dair video dosyalarını bulabilirsiniz.
Share:

Zotero (Dipnot Rakamından Sonra Sekme Boşluğu Ekleme)



Asılı dipnotlar oluşturduktan sonra, ilk satırın sonraki satırlarla aynı hizada olmasını sağlamak için bir sekme (tab) eklemeniz gerekir. Bunu onlarca veya yüzlerce dipnotta yapmak zorunda kalmak can sıkar. Makro oluşturarak, tek tuşla bu zahmetten kurtulabilirsiniz. 

Makroyu boş bir belgede oluşturunuz. Videodaki işlemi, yani makro oluşturmayı bir kez yapmanız yeterlidir. Makroyu değiştirmediğiniz sürece ila nihaye F9'a bastığınızda aynı işlem gerçekleşir.

Makroyu oluşturduktan sonra, makroyu uygulamak istediğinizde, imlecinizi ilk dipnotunuzda dipnot rakamının öncesine getiriniz ve F9 tuşlayınız. Hepsi bu kadar. Eğer imleciniz dipnotlarda değil de, metinde ise, o zaman metin içindeki dipnot numaralarından sonra da boşluk verir. Dikkatli olunuz.

DİKKAT: Zotero ile oluşturduğunuz dipnotlarda bu işlemi yaptıktan sonra, dipnot rakamından sonra makro yardımıyla eklediğiniz sekme boşluğu orada durduğu sürece, dipnotlu bir şablondan, metiniçi atıf sistemine (author-date) dayalı bir şablona geçiş mümkün olmaz. Böyle bir geçiş yapmak istiyorsanız, sekme boşluklarınızı silmeniz gerekir. 

DİKKAT: Video esnasında dikkat edeceğiniz üzere, makronun yönü sorulduğunda "Aşağı" seçeneğinin seçili olduğuna emin olunuz. "Tümü" seçili olursa, sadece dipnotlarda değil, metin içinde de dipnot rakamından sonra sekme boşluğu bırakırsınız.
Share:

Zotero (Asılı Dipnot Oluşturmak)




Dipnotlarda boş bir alanda fareye sağ tıklayınız.
Stil
Değiştir
Biçim
Paragraf
a) Hizalama: İki Yana Yasla
b) Özel: Asılı (0,7)
Tamam
Stiller Galerisine Ekle
Otomatik Olarak Güncelleştir
Bu şablona dayalı yeni belgeler işaretli olacak
Tamam
Uygula.
---
Bir seferlik bir komut. Bundan sonraki tüm dipnotlarınız bu usûl üzere yapılandırılacak.



Share:

Zotero (Dipnot ve Kaynakça Ekleme)

Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tez Yazım Kılavuzuna Uygun Olarak Dipnot Koyma:

Share:

Zotero (Kütüphaneye Tez Ekleme)

İsam Kütüphanesi'nden Zotero'ya Tez Ekleme

Share:

Zotero (Kütüphaneye Makale Ekleme)

Dergipark ve İsam Kütüphanesi'nden Zotero'ya Makale Ekleme


Share:

Zotero (Kütüphaneye Kitap Ekleme)

Milli Kütüphane, Kitapyurdu ve İsam Kütüphanesi'nden Zotero'ya kitap kaydetme.


Share:

Zotero (Uludağ Ü. SBE Eklentisini Yükleme)

Zotero » Düzenle » Tercihler » Alıntı Yapmak » Ek Stiller İndir


Share:

Zotero'nun Milli Kütüphane Eklentisi

Talebimiz üzerine Zotero, Milli Kütüphane'deki kitap bilgilerinin sorunsuzca Zotero programına aktarılabilmesini sağlayan ara program (translator) hazırladı. Zotero kullananlara ve kullanmayı düşünenlere hayırlı olsun. https://kasif.mkutup.gov.tr/ adresinde herhangi bir kitabın bilgisine ulaştığınızda, internet tarayıcınızda Zotero eklentisi yüklüyse, Zotero sembolü kitap şeklini alıyor ve ona tıkladığınızda kitap bilgileri sizin sisteminize sorunsuzca yükleniyor. 
...
Zotero'nun ikinci müjdesi, kitapyurdu'ndan kitap bilgilerinin alınması esnasında ortaya çıkan sorunun halledilmesi oldu. Kitapyurdu'nda yayınevleri bilgisi büyük harflerle yazılıyor. Önceleri Zotero Yayınevi adını başlık düzeninde, yani kelimenin sadece ilk harfi büyük olacak şekilde sistemine dahil ediyor ve İngilizce ile Türkçe arasındaki farktan dolayı, yayınevi adları, mesela "İz Yayinlari" şeklinde kaydoluyordu. Kendilerine geri bildirim olarak sunduğumuz bu sorunu, Zotero yetkililerinin çözdüğünü de Zotero kullanıcılarına müjdelemek isterim. 
...
Son olarak, Uludağ Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü için hazırlamış olduğum üçüncü şablonun (a.g.e. veya a.yer kısaltmaları kullanmayan şablon) Zotero'nun sitil arşivinde yerini aldığını da başka bir müjde olarak ilgilenenlerin ilgisine sunuyorum.
Share:

Ayartmak onun işi

Kulağına fısıldadı Molla’nın, “Şefaati ve kabir azabını inkâr eden bu sapkınlara karşı Ehl-i Sünneti sen koruyacaksın.”
Kuşandı cübbesini Molla, savaş hazırlıklarını tamamladı ve çıktı cenk meydanına. 
Kulağına fısıldadı Hoca’nın, “Dini bunlar yozlaştırdı. İnsanları miskinleştirdiler. Bak nasıl geri kalmış İslam dünyası bunlar yüzünden. Müslümanları uyandırmak ve bu miskinlerin tasallutundan kurtarmak gerek.”
Çıktı kürsüsüne Hoca. Savaşa hazırdı, Molla’ya haddini bildirmeliydi.
Kulağına fısıldadı Modernist’in, “Müslümanları uydurma hadislerle uyuşturuyorlar. Bu uydurma hadislerden kurtulsa, Müslümanlar kim bilir ne kadar da müreffeh ne kadar da mütekâmil yaşayacaklar.”
Tıraşını oldu Modernist, giyindi kuşandı. Felsefesini ve mantığını da attı terikesine. Savaşa hazırdı artık.
Kulağına fısıldadı Molla’nın, “Hadisleri savunmak sana düştü. Görevin ne kutsal: Hz. Peygamber’i savunacak ve dini sen kurtaracaksın.”
O da kuşandı silahlarını. Din elden gitmemeliydi. Ne pahasına olursa olsun, her türlü rivayet korunmalı ve bu hadis düşmanı zındıklar susturulmalıydı.
Sonra dönüp avanesine ve zürriyetine, haykırdı: “Seyredin curcunayı şimdi ve keyfini çıkarın.”
Örnek olay incelemeleri hazırdı. Birikimini canlı örnekler üzerinden sonraki nesillerine aktarabilecekti. Tuzağını kurmuş, cehûl olan insanı bir kez daha tuzağına düşürmüştü. Binlerce yıldır oynadığı ve uzmanlaştığı oyunu yine sergilemiş ve düşmanı olan insanı ayartmıştı.
Ayartmak onun işiydi.
Cennetten kovulduğunda beri.
Share:

Affet ki affa mazhar olasın!

Sırf kelime-i şehadet getiriyor ve namaz kılıyor diye münafıklara karşı ötekileştirici ve dışlayıcı bir tavır takınmayan Hz. Peygamber’in, en küçük bir yanlışından dolayı dini bütün mümin kardeşlerini ve hatta ulemasını neredeyse kâfir ve hain ilan eden ümmeti olduk.

Münafıkları öldürmeyen Hz. Peygamber’in, mümin kardeşinin itibarını katleden ümmeti!

Böyle dağınık, birbiriyle küs, birbirine güvenmeyen halimizle mi Hz. Peygamber’in ümmeti olmakla iftihar edeceğiz?

Ey cân!

Doğruları yanlışlarından çok olan mümin kardeşinin saygınlığının zedelenmesine, dışlanmasına ve itibarsızlaştırılmasına izin verme! Birlik olmanın sırrı budur. Aksi her türlü davranış ümmetin bölünmesidir. Ümmetin bölünmesi de müminler için üzüntü, kâfirler için sevinç kaynağıdır. Müminleri üzüp, kâfirleri sevindireni Allah sever mi?

Sadece kelime-i şehadet getiren ve görünürde namaz kılan münafıklar, âyet-i kerimenin sarahatince cehennemin en alt tabakasındadırlar (Nisa, 4/145). Hz. Peygamber onlara karşı bir müdahalenin Müslümanları birbirine düşmüş göstermesinden endişe ederken, en küçük bir yanlışından dolayı müminlerin birbirini ötekileştirmesi büyük bir aymazlık değil midir?

Sen mümin kardeşinin ayıbını ört ki, Allah da kıyamette senin ayıbını örtsün. Mümin kardeşinin yanlışını hoş göremez, hatta mümin kardeşinin tövbe ettiği eski günah ve yanlışlarını büyük bir zevkle anlatmaya devam edersen, yarın yevm-i kıyamette kendi günah ve kusurlarını Allah'ın affetmesini nasıl bekleyebilirsin?!

Ey cân!

Affet ki affa mazhar olasın!

Hoş gör ki hoş görülesin!

Birleştirici ol! Birlik ol! Ki dostun iftiharı, düşmanın korkusu olabilesin.
Share:

İslâm'ı Temsil Etmek & İslâm'ı Yaşamak

Ey cân!

İslâm'ı temsil etmek değil,
Onu yaşamaktır aslolan.

Temsil iddiasındaki her nefs yaşamayabilir,
Ama yaşayan herkes zaten onu temsil eder.

***

İslâm'ı temsil etme iddiası modern zamanın gösteriş/riya eğilimi ve düşkünlüğü nedeniyle kişiyi münafıklığa düşürme potansiyeline yüksek oranda sahip görünüyor.
Share:

Kötü Örnek Emsal Teşkil Etmez

Eskiler kötü örnek emsal teşkil etmez demişler.

İmdi ben kalkıp desem ki falanca falanca tarihçiler yakın tarihi saptırıyorlar. Zaten tarih bilimi bu ülkede halkın aklını karıştırmak ve basiretini yok etmek için kurulmuştur. 

Evet böyle desem ve lütfedip bazılarını da hâriç tutsam, herhalde tarihçilerin çoğu ya aklımı yitirdiğimi düşünür beni ciddiye almaz ya da kibar veya kaba dille haddimi bildirirdi.

Ya hukukçulara ne demeli? Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 375 oy şartını getiren, başörtüsü yasağını getiren, onayan, sudan bahanelerle parti kapatan hukukçulara bakıp onları külliyen itham etsem, hukuk fakültelerini İngilizlerin ülkemizdeki ayağı diye yaftalayıp kapatılmalarını ima etsem, yine aklımdan şüphe edilirdi herhalde.

Bana derlerdi ki birazcık insaniyetten nasibin kaldıysa, çıkıp özür dile. Dinden birazcık nasipdar oldunsa çık helallik iste.

Eğer bunları da yapmasaydım, bu ülkenin kurumlarını yıprattığım için yüzüne tükürülesi bir tür vatan haini olmaz mıydım?

Bir nesnenin, eşyanın veya kurumun kötüye kullanılması o şey veya kurumun fitne yuvası ve mahza zararlı olduğunu göstermez. Bunu herkes bilir elbet. Ben bilemeseydim, bana kuş beyinli demekte haksız olmazdınız. Hem de hiç.

Eleştiri hakaret olarak icra edilmemeli ve eleştiren de kendisini "Ya benimsin ya kara toprağın" arabesk tavrıyla hareket/hakaret eder bir cahil kuş beyinli durumuna düşürmemelidir, vesselam.
Share:

Cennet Bülbülü

Rumi 1315'te (Miladi 1899-1900) doğmuşlardı. 
1915'te daha onbeşindeyken Çanakkale'ye savaşmaya gittiler. 
Yeni terlemiş olsa da bıyıkları, 
Koca adamlarınki kadar büyük yürekleri vardı. 
Yüz yıl önce, Tokat'ın Onbeşlileri.

Yüz yıl sonra, Trabzon'un Eren'i,
Şehitlerin en masumu, en güzeli.
Bir asır sonra bir daha mı yaktıracaktın bize,
"Hey Onbeşli" ağıtını?
Yaktın içimizi delikanlı! Gözlerimizi yaşlı bıraktın. 
Rabbim sana bahşetsin cennetin en güzel yerini,
Ey Cennet Bülbül'ü!
Ardında kalanlarına da en güzel sabrı!


...

"Allah şüphesiz, Allah yolunda savaşıp, öldüren ve öldürülen müminlerin canlarını ve mallarını Tevrat, İncil ve Kuran'da söz verilmiş bir hak olarak cennete karşılık satın almıştır. Verdiği sözü Allah'tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse, yaptığınız alışverişe sevinin; ne büyük bir kazançtır bu." (Tevbe, 9/111)

اِنَّ اللّٰهَ اشْتَرٰى مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اَنْفُسَهُمْ وَاَمْوَالَهُمْ بِاَنَّ لَهُمُ الْجَنَّةَۜ يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ فَيَقْتُلُونَ وَيُقْتَلُونَ وَعْداً عَلَيْهِ حَقاًّ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِ 
وَالْقُرْاٰنِۜ وَمَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ مِنَ اللّٰهِ فَاسْتَبْشِرُوا بِبَيْعِكُمُ



Share:

Eleştiri Hakaret Değildir!

Eleştiren ve eleştirilen iki tarafın da bilmesi gereken önemli ilkedir bu.

Eleştirilen iyi niyetli eleştiriyi hüsn-ü kabul ile karşılayacak, değer verecek. Velev ki, değersiz, önemsiz ve dahi lüzumsuz bir eleştiri bile olsa, eleştireni kırmayacak. Bilecek ki, eleştiren, kendi iyiliği için değil, eleştirilenin iyiliği ve gelişimi için bir şeyler söylemeye çalışıyor. Müslümanlar olarak bizim, belki tüm şark insanlarının kendilerine yönelik eleştirileri bir hakaret gibi algılayarak konuyu bir kişilik meselesi haline getirmesi az görünen bir şey olmasa gerektir. Halbuki en bahtsız insanlardan biri de, kendisini eleştirecek, yanlış yaptığını kendisine fısıldayacak, söyleyecek veya haykıracak bir dost, arkadaş veya yakından mahrum kalan kişidir. Böylesi kendisini uyaracak bir dosta sahip olmadığı için hep doğru yaptığını sanacak, hatalarına devam edip duracaktır. Öte yandan, eleştiriye açık olan akıllı insanlar yanlışlarını derhal öğrenebilecek ve gerekli iradeye sahipseler bu yanlışlarından dönebileceklerdir. Bu nedenle, gerek bireyin, gerekse yönetim mevkiinde olanların, kendilerini eleştiren insanları en yakınlarında tutmaları kendi menfaatleri ve hayırları açısından hayati önem taşır. Kişisel, kurumsal ve millî gelişmeler olumlu eleştirilerin dikkate alınması sayesinde gerçekleşebilir.

Share:

İslam'ı Temsil Etmek!

"İslam'ı temsil etmek" dediğimiz şey kırılması gereken bir put haline gelirse.

Dine mesafeli olanlar ile dini yaşamaya çalışanların, "başörtülü veya sakallı birinde gördüğü bir yanlışı İslam'a mâletme" gibi ortak bir hastalığı var. Dine mesafeli olanlar dindar kişilerde gördükleri yanlışları dinin bir kusuru olarak gösterme eğiliminde oluyorlar ve diyorlar ki "Bak, işte bir dindar. Din bunun hayatını düzeltememiş. Demek ki din gerekli, yeterli ve etkili bir şey değil."

Dini yaşamaya çalışanlarımız da dindar insanlarda bir yanlış görünce, "Aman kardeşim, sen bakansın, müsteşarsın, imamsın, müezzinsin, sakallısın, örtülüsün. Sen İslam'ı temsil ediyorsun. Bu yaptığın İslam'a zarar verir." hassasiyeti geliştiriyorlar. 

Bu hassasiyet sonunda "Allah rızası için" değil de, "İslam'a zarar vermemek için" bazı davranışları yapmaya ve bazılarını da yapmamaya götürürse, işte o zaman, "İslam'ı temsil etme" duyarlılığı "Allah rızası için" kırılması gereken bir puta dönüşmüş demektir.

Hiçbir dinde ve kültürde o dinin kurallarını ihlal eden kişiden dolayı din suçlanamaz. Dinî kurallarını ihlal eden bir Yahudiden dolayı Yahudilik veya bir Hıristiyandan dolayı Hıristiyanlık eleştirmek hakkaniyetli bir tavır olmaz.

Benzer şekilde yanlış yapan bir sakallı veya örtülü de İslam'ı temsil etmez. Böylesi kişiler üzerinden İslam'a saldırılabileceğini düşünmek bile abestir. Dindarı da dindar olmayanı da bilmeli ki, dini temsil eden herhangi bir konuda dine uygun davranandır. Yanlış yapan ise, dini temsil ettiği veya dine zarar verdiği için değil, Allah'ın rızasını kazanmak için davranışını düzeltmelidir.

Yanlış yanlıştır. Örtülüsü de yapsa, açığı da yapsa. Sakallısı da yapsa, matruşu da yapsa.

Bu vesileyle, muhterem hocam Hayrettin Karaman'ın bugünkü yazısına istinaden ve kendisine hayırlı uzun ömürler dileyerek söylemek isterim ki:

Sigara sağlığa kesin zararlıdır. Hocam uzmanlığının gerektirdiği şekilde sigaraya "haramdır" veya başka bir şey deseydi, yeterliydi.

Açık veya kapalı bir Müslüman kadının her türlü davetkar tavrı yanlıştır ve dinen yasaktır, dense yeterliydi.

Sakallı veya matruş bir Müslüman erkeğin gözünü haramdan koruması gereklidir, demek yeterliydi.
"İslam'ı temsil etme" putumuz haline geldiyse, kırılsın o put da, tüm diğerleri gibi.

Sakallının veya örtülünün yaptığı bir yanlışı değil, sadece yanlışı konuşalım, doğrusunu gösterelim. Yanlışı ve doğruyu, yanlışı yapandan bağımsız olarak gösterelim.

Ki sözümüz hedefini kırmadan bulsun.
Share:

İsrail'in Yeni Kahramanı

İsrail'in Yeni Kahramanı

İsrail'in en son kahramanı iki sivili öldürdü: Hiçbir neden yokken bir doktoru ve elindeki kıyamet silahıyla -tornavida- kendisini tehdit eden genç bir delikanlıyı.

Yeni İsrail kahramanı yırtık kot giyior, güneyde işbirliği içindeki bir dinî toplulukta yaşıyor, bir kız arkadaşı var ve Arapları öldürüyor. İsrail kahramanları daima Arapları öldürmüşlerdir, ama bunu bazen cesurca yapmışlardı; günümüzde ise acınası bir korkaklıkla yapıyorlar. Elinde tornavida olan bir delikanlıdan korkuyorlar.

Bu İsrail kahramanı; masum olanlar ve ölmeyi hak etmeyenler de dâhil, Arapları ayırım gözetmeden öldürüyor. Bu İsrail kahramanı ilkeleri olan genç bir adam –işgal altındaki topraklarda görev yaparken benimsenmiş ilkeler. O Grivati Tugayı’nda insanlıktan çıkmayı (canavarlaşmayı) ve Koruyucu Hat Operasyonu’nda (Operation Protective Edge) sivil insanları nasıl öldüreceğini öğrendi. O, Araplara karşı alınacak ilk önlemin daima öldürme maksadıyla ateş etmek olduğunu öğrendi; alternatif önlemler daha sonra düşünülebilir.

O, sebep ne olursa olsun, bir Arabı öldürmenin kusursuz bir iyilik ve hatta kahramanca bir davranış olduğunu öğrendi. İsrail topraklarında bunun eğitimini aldı ve Ürdün’de uygulamaya koydu – Ne fark eder ki! Nasılsa bütün Araplar aynı; ha Ürdün Nehri’nin doğu yakasında olmuş, ha Batı Şeria’da-. Arkadaşları onun saygın bir adam olduğunu; ilk kez böylesi (elinde tornavida olan bir genç gibi) zor bir durumda kalmadığını; sakin ve saygın biri olduğunu söylüyorlar. Böyle biri olmasaydı, neler olabileceğini düşünün bir de! Beş, belki de on kişiyi öldürebilirdi herhalde!

İsrail’in kahramanı sivilleri öldürdü. Hiçbir neden yokken bir doktoru ve mobilya montajı yapan ve tartışma kızıştığında kendisini bu kıyamet silahıyla, yani tornavida ile tehdit eden –bir saldırı bile yapmayan- bir genci. İsrail’in kahramanı gözünü bile kırpmadı. Bir İsrail kahramanı asla 10’a kadar saymaz. Çeker, vurur. İki ölü, iki ölüm çeltiği daha.

En yeni kahramanımızın adı Ziv, ama biz onun yüzünü gösteremiyoruz. Başbakan kendisini kucaklarken gösterilen bulanıklaştırılmış yüzü, sadece onun havasını arttırıyor. O, kendisinden daha saygın olan selefi Elor Azaria’nın yerini alıyor. Elor Azaria, can çekişen bir adamı öldürmüştü; yeni kahraman ise iki sivili. Onu suçlamayın. Bu, ona İsrail topraklarında böylesi “zor durumlarda” yapması öğretilen şeydir: Ateş et ve öldür. Böyle olmak, yani kör bir makineli tüfek olması için eğitildi.

O bir kahraman kabul ediliyor. Hiç kimse onu bir şüpheli olarak gerçekten sorgulamayı aklından bile geçiremez; sadece Ürdün’e vaat edilmiş formalite yerine gelsin diye sorgulanır ve bunun hiçbir sonuç doğurmayacağı da zaten söylenmiş durumda. Kasıtlı bir cinayet mi, kasıtsız bir öldürme mi? Angajman kurallarını mı ihlal etti? Nasıl bileceğiz? Hayır, asla bilemeyeceğiz. Bilmek de istemiyoruz. Bunun yerine, başbakanın kendisine yaptığı olağan bir telefon görüşmesi bilgisine sahibiz. Benyamin Netanyahu, kahramanlara gösterilen babacan tavırla “Kız arkadaşınla çıktın mı?” diye sormuş. Bunu, kendi ofisinde cesur bir kucaklama izlemiş. Hey Lübnan, bak! İsrail’in kahramanı olan bu kişiler, barışta senin kardeşin ve senin vatandaşlarının katilleridir. Ve Filistinliler teröristleri yüceltmekle suçlanıyorlar.

2007’de bir Ürdün askeri Naharayim’de İsrailli yedi kız öğrenciyi öldürdüğünde, Ürdün’ün kralı Hüseyin İspanya’ya yaptığı seyahati yarıda kesmiş ve yas tutan ailelerin önünde diz çöküp af dilemek üzere Bet Şemeş’e koşmuştu. Kral Hüseyin aynı zamanda yaralıları ziyaret etmiş ve tazminat ödemişti. Fakat İsrail hükumetinin bir güvenlik görevlisi iki Ürdünlüyü öldürdüğünde, bunların en azından biri tamamen suçsuzdur, İsrail başbakanı özür dilemeyi bile düşünmemektedir. Beklediğimiz kınama, sadece Filistin Başkanı Mahmut Abbas’tan geldi. Taziye mesajı veya tazminat ödemesi beklemek sadece fantezi olur. Neden, kim öldü? Söz böyle uzayıp gider. İki Arap işte, daha fazla bir şey değil.

İki Arap öldü ve güven içinde evine dönen bir İsrail kahramanı yaralarını sarıyor. Kahraman Ziv kendi hikayesini anlatmaya devam edecek ve belki de görevine geri dönecek. On binlerce genç İsrailli Ziv gibi olmaya hayal edecek. İsrail topraklarında işgal ordusunda görev almayı, Arapları taciz etmeyi ve öldürmeyi, büyük elçilik güvenlik görevlisi olmadan önce Hindistan'a ve Guatemala’ya gitmeyi hayal edecekler. Eğer şansları yaver giderse, Kalendiye’deki eski mutlu günlerde olduğu gibi, elinde tornavida olan bir genci veya sadece orada bulunan bir doktoru bile öldürebilirler.

İsrail’in yeni kahramanlarını selamlayın. Onlar gençlerimizin en iyileri.

Gideon Levy

27.07.2018

http://www.haaretz.com/opinion/1.803684
Share:

Kendi Kitabını Dinle İsrail!

Şema (Dinle) İsrail!
Kendi kitabını dinle. Zulüm ile âbâd olurum, sanma. Yabancıya (Yahudi olmayanlara) haksızlık yapabilirim, sanma. Bu topraklarda ebediyen kalırım, sanma. Öyle diyor Kitabın. 
---
Yer 7:3 ... "'RAB'bin sözünü dinleyin, ey RAB'be tapınmak için bu kapılardan giren Yahuda halkı! 
Yer 7:3 İsrail'in Tanrısı, Her Şeye Egemen RAB diyor ki: Yaşantınızı ve uygulamalarınızı düzeltin. O zaman burada kalmanızı sağlarım. 
Yer 7:4 "RAB'bin Tapınağı, RAB'bin Tapınağı, RAB'bin Tapınağı buradadır!" gibi aldatıcı sözlere güvenmeyin. 
Yer 7:5 Eğer yaşantınızı ve uygulamalarınızı gerçekten düzeltir, birbirinize karşı adil davranır, 
Yer 7:6 yabancıya, öksüze, dula haksızlık etmez, burada suçsuz kanı akıtmaz, sizi yıkıma götüren başka ilahların ardınca gitmezseniz, 
Yer 7:7 burada, sonsuza dek atalarınıza vermiş olduğum ülkede kalmanızı sağlarım."

Yer 7:11  Bana ait olan bu tapınak sizin için bir haydut ini mi oldu? Ama ben görüyorum neler yaptığınızı! diyor RAB.
Yer 7:12  "'Daha önce adımı yerleştirmiş olduğum Şilo'daki yerime gidin. Halkım İsrail'in kötülüğü yüzünden ona ne yaptığımı görün.
Yer 7:13  Bütün bunları yaptınız, diyor RAB, size defalarca seslendim ama dinlemediniz; sizi çağırdım ama yanıt vermediniz.
Yer 7:14  Bu yüzden Şilo'ya ne yaptımsa, bana ait olan, güvendiğiniz bu tapınağa da -sizlere, atalarınıza vermiş olduğum bu yere de aynısını yapacağım.
Yer 7:15  Kardeşlerinizi, bütün Efrayim soyunu nasıl attıysam, sizleri de öyle atacağım huzurumdan.


Yeremya 7:2-15
Share:

Şema İsrail!

Şema İsrail! (Dinle İsrail!)

Yeryüzünde iki kez fesat çıkarmıştın. Bu yüzden ilâhi birer ceza olarak Mabedin yıkılmıştı iki kez.
İlkinde MÖ 586'da 1. Mabed yıkılmış, Babil'e sürgüne gönderilmiş ve yaklaşık 50 yıl ayrı kalmıştın Kudüs'ten.
İkincisinde, Mabedini M.S 70'te Romalılar yıkmıştı. Sadece Mabedinin Batı Duvarını ayakta bırakmışlardı. Mabedin bu ikinci yıkılışından itibaren beş asır Kudüs'e girmen yasaklanmıştı. Hatırladın mı?

Hani sadece senede bir gün eskiden Mabed'in bulunduğu yerin ancak yakınına kadar ilerleyebiliyordunuz. Senenin diğer günleri Kudüs şehrine girmeniz yasaktı. Size beş yüz yıl bu zulmü Putperest ve daha sonra Hıristiyan Roma İmparatorluğu yapmıştı, hatırlıyor musun?

Şema (Dinle) İsrail!

Hatırlıyor musun? Beş yüz yıllık yasağın ardından Kudüs'e giriş yasağınız nasıl kaldırılmıştı? Bu yasağı kimler kaldırmıştı, hatırlıyor musun? Keşke acılarını hatırladığın kadar, mutluluk günlerini de hatırlayabilseydin İsrail!

Beş asır sonra sana Kudüs'e girme iznini bahşeden ve lütfeden Müslümanlar olmuştu, hatırladın mı?
Unuttun mu İsrail! Hıristiyan Roma İmparatorluğu'nda en düşük seviyede memur bile olamazdın? Seyahat edemez, doğru düzgün ticaret yapamazdın. Ardından gelen İslam devletlerinde vezirliğe kadar devletin pek çok muteber görevlerine getirilmiştin, hatırla!

Ama, sen İsrail! Acılarını hatırlarsın daim. İstersin ki, tüm dünya çektiğin acıları görsün. Halbuki gördüğün lütuflara karşı ne kadar nankörsün.

Şimdi Roma İmparatorluğu'nun, Hıristiyanların sana yaptığı zulmü, sen Müslümanlara mı yapar oldun İsrail! O Müslümanlar ki, senin tekrar Kudüs'e ve mabedine girmene izin vermişlerdi. Beş asırlık bir ayrılığın ardından seni Mabedine kavuşturan Müslümanları, sen Mescid-i Aksa'dan men eder mi oldun İsrail?

Ah, nankör İsrail! Yeryüzünde bir kez daha fesat çıkardın. Şimdi İsra Suresi, 8. ayette işaret edilen Rabbin gazabını bekle!

Üçüncü kez!

***

İsra Suresi, 4 ve devamı:
4. Biz, Kitap'ta İsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlık derecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik.
5. Bunlardan ilkinin zamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar, evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi.
6. Sonra onlara karşı size tekrar (galibiyet ve zafer) verdik; servet ve oğullarla gücünüzü arttırdık; sayınızı daha da çoğalttık.
7. Eğer iyilik ederseniz kendinize etmiş, kötülük ederseniz yine kendinize etmiş olursunuz. Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, daha önce girdikleri gibi yine Mescid'e (Süleyman Mâbedi'ne) girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyi büsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallat kıldık).
8. Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz de sizi yine cezalandırırız. Biz cehennemi kâfirler için bir hapishane yaptık.

***

Not: Yahudileri Kudüs'e giriş yasağı için bk. 
Share:

Değer miydi?

Âlim sıfatı neyine yetmedi a canım? Karagöz-hacıvatlığa soyunmak niye? 
Vakurunla kürsünü doldurmak varken, paparazziler gibi soytarılığa soyunmak niye? 
Dinlemeyi öğrenememişken, tartışmak niye? Adam gibi konuşmak varken, Seda Sayan seviyesine düşerek bağırıp çağırmalar niye? 
Şeytan gibi ne pahasına olursa olsun üstün olduğunu gösterme çabası niye?
Değer mi a canım?
Değer miydi gerçekten?
--
- Habertürk'te Caner Taslaman & Ebubekir Sifil tartışmasını (dalaşmasını?) seyretmeye tahammül edemezken, hal-i pür melalim.
Share:

Eğer Bir Komplo Teorisyeni Olsaydım!


Fethullah Gülen'in 15 Temmuz günü Wall Street Journal'de yayımlanan röportajında verilen resimler ilk etapta üyelerine ve müntesiplerine yönelik basit bir teselli gibi görünmüştü bana. "Sabredin, çözülmeyin" mealinde, daha önce de müteaddit defalar yaptığı türden boş vaatlermiş gibi. İlginç şiirde geçen "Şimdilerde şölen var bahçelerde" ve "Aceleci acele edip dursun" şeklindeki ifadeleri de 15 Temmuz dolayısıyla meydanlarda yapılan gösterilere ve Recep Tayyip Erdoğan'a bir gönderme diye yorumlamıştım. "Bunlar şimdilerde aceleyle kutlama yapıyorlar, ama asıl kutlama yakında bizim sevincimizin kutlaması olacak" manasındadır, diye düşünmüştüm.

Şimdi ne mi düşünüyorum?

Eğer bir komplo teorisyeni olsaydım, şiirin başlığından sonuna kadar özel mesajlar içerdiğini düşünürdüm.

"Bizim İçin Ümit Oldunuz":
F. Gülen için geriye kalmış tek bir umut var. Bütün halkı, bakanları ve milletvekillerini değiştiremeyeceğine veya yok edemeyeceğine göre, bu işin başındaki kişinin ortadan kaldırılması. Bu başlık böyle bir kişinin bulunduğunu ve F. Gülen'e ümit verdiğini ifade ediyor.

Eğer bir komplo teorisyeni olsaydım, bu şiirin bir süikasta işaret ettiğini söylerdim. Sonbaharda planlanmış bir cinayet. Bir bahçede. Seccade üzerinde ayakkabılarıyla verilen poza bakılırsa, muhtemelen bir cami girişinde veya çıkışında.

Eğer bir komplo teorisyeni olsaydım, "Aceleci" ile kastedilenin bu suikastçı olduğunu söylerdim. Kodunun veya hücresinin "0011" olduğunu söylerdim.

Evet, ben komplo teorisyeni değilim. Eminim MİT veya ondan daha iyi koku alan "Enişte" bunları zaten düşünmüş, çözümlemiş ve gerekli önlemleri almıştır.

Allah, devlet büyüklerimize, ordumuza, polisimize ve istihbarat teşkilatımıza basiretli kararlar ve önlemler almayı nasip eylesin.

Kendi ülkesine tuzak kuracak kadar hainliğe bulaşmış olanların da "heveslerini kursaklarında bıraksın."



Share:

Karen Armstrong - İncil İsimli Kitabının Sonuç Kısmından

Karen Armstrong'un İncil ismiyle Türçeye çevrilen kitabının sonuç bölümünden bazı cümleler aktaracağım. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, kitabın isminde ve içeriğinde geçen "İncil" kelimesi İngilizce "Bible" kelimesinin yanlış tercümesidir. Dolayısıyla kitabın adı Kitabı Mukaddes olarak çevrilmelidir. Verilen özette de "İncil" geçen yerleri "Kitabı Mukaddes" olarak değerlendiriniz.
Share:

Tüm İnsanlar İçin!


Başkaları zarar görürken susar, kendin zarara uğradığında tepki verirsen, bu anlamlı olmaz.
Başkalarının üzüntüsüyle dertlenmezsen, derdini paylaşacak birini de beklememelisin.
Paris'te, Londra'da ve başka Avrupa devletlerinde terör olduğunda tüm Avrupalılar birleşiyor, İstanbul'da veya İslam dünyasında benzer olaylar olduğunda Avrupa'dan ses çıkmıyor diye hayıflanmadan önce,
Müslümanlar olarak bizler İstanbul'daki bir terör eylemine gösterdiğimiz tepkinin bir benzerini Londra'da konsere veya Mısır'da manastıra gidenler öldürüldüğünde neden gösteremiyoruz?
Onlar da yapmıyorlar, denildiğini duyar gibiyim.
Yahudilik de Hıristiyanlık da özü itibariyle milli/kavmî bir niteliğe sahiptir. Bir Hıristiyanın veya Yahudinin kendi dini dışındakilere duyarsız kalması şaşılacak bir şey olmasa gerek.
Halbuki TÜM İNSANLAR için çıkarılmış en hayırlı ümmet olan Müslümanlar (Âl-i İmrân, 3/110) sadece kendi dindaşlarının değil, Müslüman olsun/olmasın herkesin derdiye ilgilenmek durumundadır.
Anadolu'daki bir terör olayına gösterdiğimiz tepkinin benzerini, diğer ülkelerde gerçekleşen veya gayrimüslimlere yapılan saldırılarda da gösteremedikçe, dünyaya verebileceğimiz güçlü bir mesajımız olamaz.

(Âl-i İmrân, 3/110): Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız.
Share:

Gam ve Kâm

Cefası ve safasıyla geçerdi günler
Ağır gelen nefsimize yük değil gamdı.
Ayırmayan için hârını bahârından,
Dünyadan alınacak sadece bir kâmdı.

---
Share:

Zotero -3-


Yabancı dilde yayın yapmanın pek çok zorluğu vardır. İngilizce çeviriniz iyi olacak, kaynakçanız o gözle düzenlenecek ve en önemlisi makaleniz belli bir standardı tutturacak.
Ama hepsini sağlasanız bile ilk teşebbüste olur almak her zaman mümkün olmayabilir (hatta çoğu zaman olmaz).
Makalenin yeni bir dergiye gitmesi, atıf sisteminin tamamen değişmesi anlamına gelebilir ve bu değişiklikleri yapmak zaman alıcı, sıkıcı bir iştir. Makale 3. veya 4. dergiye giderse sıkıntı daha da büyür.
Ama dipnotlarınızı Zotero aracılığıyla koymuşsanız, 9000'e yakın hazır dergi atıf şablonundan birini seçmeniz ve güncelle demeniz yeterli olur. Yarım dakika içinde tüm dipnot sisteminiz ve bibliyografyanız arzu ettiğiniz atıf sistemine dönüştürülür. Bu kapsamda dipnotların APA'da olduğu gibi satır içi atıflara dönüştürülmesi de mümkündür.
Zotero.
Akademik çalışmalarınızda yardımcı size o.
---
Zotero Stil Deposu: https://www.zotero.org/styles
Share:

Rahmeti Her Şeyi Kuşatır


İnsanım. Ayağım sürçer. Ne de çoktur günâhım.
Belki tüm insanlar gibi, budur benim de tabiatım,
Ebedî bir mühür gibi vurulan ruhuma:
“İnnehû kâne zelûmâ”.(1)

Ey Rabbim! Tövbeleri kabul eden,
Kuluna merhamet eden,
Sen’den başka kim?
Tabiatın değil mi nitekim:
İnnallâhe kâne tevvâben rahîmâ. (2)

Söz ve ahitlerimizi
Biz kim bilir kaç kez unuttuk.
Yüzümüz yok kapında el açmaya,
Lakin Ey En Merhametli!
Sen asla unutmazsın vaadin:
Ve Rahmetî vesiat kulle şey’in. (3)

---

1. Ahzâb, 33/72: Doğrusu insan çok zâlimdir; çok câhildir (اِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاًۙ).
2. Nisâ, 4/16: Çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden ve çok merhamet edendir (اِنَّ اللّٰهَ كَانَ تَـوَّاباً رَح۪يماً).
3. A’râf, 7/156: Rahmetim her şeyi kuşatır (وَرَحْمَت۪ي وَسِعَتْ كُلَّ شَيْءٍۜ)
Share:

Zotero -2-

Biliyor musunuz?
Zotero şu sitelerle uyumlu çalışır:

Kitap eklemek için:
1. Kitapyurdu
2. İsam
3. Amazon
4. Google Books

Makale eklemek için:
1. Dergipark
2. Ebsco

Tez Eklemek İçin:
1. Proquest

Bu demek oluyor ki, bu sitelerde gördüğünüz herhangi bir kitap, makale veya tezin tüm künye bilgileri tek tuşla Zotero'ya kaydedilir.
Share:

Zotero -1-

Bilgi fişlerinizi ve verilerinizi güvenilir ve düzenli bir program yardımıyla elektronik ortamda tutmak istiyorsanız,
 
Word'de tez, makale yazarken, kolay, düzenli ve yanlışsız dipnotlar ve kaynakça eklemek istiyorsanız,
 
İnternette dolaşırken gördüğünüz bir sayfayı, tek tuşla, arzu ettiğiniz bir başlık altına kaydetmek istiyorsanız,
 
Ve bilhassa, henüz yüksek lisans ve doktora aşamasındaysanız,
 
Ve elbette, tavsiye dinler bir tabiatınız varsa,
 
O zaman Zotero ile mutlaka tanışın derim. Youtube videolarını izleyin, yardım dosyalarını okuyun. Harcadığınız vakitten kat be kat fazlasını Zotero size kazandıracak.
 
Genç akademisyenlerimiz (ve dahi kıdemliler),
 
Deneyin, eminim ki pişman olmayacaksınız.
 
 
Share:

Kitap Bölümlerine Atıf


Akademik referanslarımızda kitap bölümü şöyle bir atıf kullanıyoruz:

Hesseling, I. John, “Calvin’s Theology”, Donald K. McKim (ed.): The Cambridge Companion to John Calvin içinde, Cambridge: Cambridge University Press, 2004, s. 83.


Bu atıftaki "içinde" kullanımından rahatsızlık duyuyorum. Böyle bir atfın İngilizcesinde ilgili çalışmanın bulunduğu kitabın künye bilgisinden önce "in" kullanılıyor olmasından hareketle, Türkçeye künyenin sonunda "içinde" eklenmiş olmalı.

Bunun yerine şöyle dense, olmaz mı?

Hesseling, I. John, “Calvin’s Theology”, Kitap Bölümü, Donald K. McKim (ed.), The Cambridge Companion to John Calvin, Cambridge: Cambridge University Press, 2004, s. 83.
veya
Hesseling, I. John, “Calvin’s Theology”, k.blm, Donald K. McKim (ed.), The Cambridge Companion to John Calvin, Cambridge: Cambridge University Press, 2004, s. 83.
Share:

İHL'li & İhaleci

Dün idealleri peşinde koşan bir dava adamı, idealleri uğruna mevkii, makamı ve menfaati elinin tersiyle iten mücahit İHL'liydin.

Bugün, menfaatleri peşinde koşan bir makam sarhoşu; ideallerini elinin tersiyle iten ve mevki, makam ve menfaat perest bir ihaleci olmuşsun.

Rabbim "Dön" (İrciî) diye çağırmadan, aslına dön kıymetli dost.

İhaleci olma, İHL'li ol.
Share:

Şükrün İmtihanı


Yoklukta sabır kolaydır.
Yoklukta oruç kolaydır.
Yoklukta mevkiden fedakarlık (edebiyatı) kolaydır.
Yoklukta ideallerimize ilişkin edebiyat yapmak kolaydır.
Hatta yoklukta az olanı paylaşmak bile kolaydır.

...

İntikam alabilecek bir güçteyken sabır zordur.
Mükellef bir sofra daveti varken, o günü oruçlu geçirmek zordur.
Mevkiin yükseldikçe, o mevkilerden vazgeçmek zordur.
Bir kişiyi doyurmayacak bir ekmeği ikiye bölmek kolaydır da, binlerce kişiyi doyuracak mal varlığında bir kişiyi ağırlamak zordur.
...
Hâsılı dostum, insanın hası, varlıkta ortaya çıkar.


Sabırda değildir insanın asıl imtihanı, şükürdedir ve Allah şükürsüzleri, yani nankörleri hiç sevmez (Hacc, 22/38).
Share:

Yeterlilik Sınavı (Cabir Osmanlı)

Bugün Cabir Osmanlı Bey'in yeterlilik jürisi için Bursa'yı teşrif eden Doç. Dr. Ali Osman Kurt ve Yrd. Doç. Dr. Tahir Aşirov'u ağırlamaktan büyük mutluluk duyduk.
Yeterlilik badiresini atlatan Cabir Bey'i de tebrik ediyor ve tez zamanda tezini yazabilmesini temenni ediyoruz.


 


Share:

İrci'î: "Hadi dön artık"


Nasıl bir çağrıdır bu:
Naif, güçlü ve bir o kadar buyurgan.

Gurbeti, debdebesi ve oyunu bu dünyanın
Bitiverir onunla bir an, 

İşte şimdi aslına, yani Rabbine dönüyor
Merhum Nuri Gürkan,
Bir güzel insan.


Cemalinle karşılayıver onu
Ya Rahim, Ya Râhman.
Ki dokunmadı bu dünyada zararı
Hiç kimseye hiçbir zaman.
 

Sabır geride kalanlara,
Sabır el-amân!


---

Bursa İHL'nin emekli meslek dersleri öğretmeni muhterem Nuri Gürkan hocamız vefat eyledi. Bugün (05.05.2017) Cuma namazından sonra Fatih Sultan Mehmed Camii'nden son yolculuğuna uğurlandı.

Share:

Urûc ve Oruç

Bugün bayramıdır namazla urûcun.
Ve gölgesidir düşen üzerimize,
Takvaya eriştirecek orucun.

Namaz Bayramımızı mübarek eyle Yâ Rabbî!
Ve nasip eyle bize oruca visâli!

Gün ağarıncaya dek,
Meleklerle üzerimize yağsın
Allah'ın bereketi ve sekineti!
O bereketle kazanalım dünya ve âhireti!

Ey göklere ve yere sığmayan Rabbim!
Sen müminin gönlüne sığarsın.
Nurunla, bu gece, kararmış kalplerimiz ağarsın!
Share:

Boğulun Öfkenizde!


"Ey inananlar, birbirinizi bırakıp da başkalarını dost edinmeye kalkışmayın. Onlar, size zarar vermekten, kötülükte bulunmaktan geri kalmazlar, sizin zahmete düşmenizi dilerler. Düşmanlıkları, ağızlarından dökülen sözlerden açıkça belli olur, yüreklerinde gizledikleri düşmanlıksa daha da büyüktür. İşte, aklınızı başınıza almanız için size bu delilleri açıkladık.

İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz; onlar ise, bütün kitaplara iman ettiğiniz hâlde, sizi sevmezler. Onlar sizinle karşılaştıkları zaman “inandık” derler. Ama kendi başlarına kaldıklarında, size karşı kinlerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizden çatlayın!"

Size bir iyilik dokunursa, bu onları üzer. Başınıza bir kötülük gelse, ona sevinirler. Eğer siz sabırlı olur, Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez. Çünkü Allah onların işlediklerini kuşatmıştır." 

(Âl-i İmrân, 3/118-120).

***

Ülkeme hor bakan, itibarsızlaştırmaya çalışan, referandum öncesinde her türlü rezilliği açıkça ve alçakça yapmaktan çekinmeyen Avrupalı barbarların referandum sonu açıklamalarına baktıkça, gururla diyorum ki:

Evet'le gelen hayıra hamdolsun.
Dostluk eden iyilik bulsun, 
Düşmanlık edense, kin ve öfkesinde boğulsun.
Share:

Yeter ki safım belli olsun!

Yeter ki safım belli olsun!
Yanlış yapan veya yanlış yaptığını düşündüğüm öğrencilerime, arkadaşlarıma, hocalarıma, idarecilerime yaranmak, menfaat, itibar ve iltifat elde etmek için minnet edemem, yalan söyleyemem. Sevgi ve saygı çerçevesi içinde hakkı söylerim. Belki zarar görürüm, itibarsızlaştırılırım, ama safım belli olur.

Dostum, sevdiğim olması şart değil. Mazlum birini gördüm mü, duramam, yardım ederim. Hiç olmazsa yanında durur, derdini dinlerim. Ona zulmedenlerin gadrini üzerime çekmez miyim? Çekerim elbet. Ama safım belli olur.

Kendim haksızlığa uğradığında, tutulur nutkum, kelimeler düğümlenir boğazımda. Dökülmez tek söz dilimden, içime akar tüm duygularım, intizarımı kalbim söyler. Şen görürsün beni o yüzden. Ama böyle değildir hâlim, çelme takıldığında dostumun ayağına ya da boynunu büktüğünde dost bildikleri. Yine kan ağlar kalbim, ama dilim lâl olmaz, kalemim durmaz. Söylerim, yazarım. Bilirim ve bildiririm ki, “bir kimseye yapılmış bir haksızlık, tüm cemaate, topluma veya gürûha yapılmış bir tehdittir.” Ama aklı çok çalışanlar “Çok konuşuyorsun. Bu işten sen de zarar göreceksin.” derler dost kisvesi altında ve sanki iyilik yapmak istermişçesine. Bilmez ki, yarın böyle diyenin başına bir iş gelse, ben yine aynı duyarlı tavrı göstereceğim ve onun da yanında duracağım. Ama o, susturmaya çalışır beni, “Kol kırılır, yen içinde kalır” der. “Niye şucular bucular iktidardayken, yönetimdeyken eleştirmediniz de şimdi bu kadar konuşuyorsunuz?” A canım, onların yanlışı canımı acıtmazdı ki! Ben onları, onlar beni hasım bilirdi. Onlardan gelene sabretmek kolaydı. Şimdi, dost bildiklerim, hasım bildiklerimi değil, dostlarını harcar ve zarar verir oldular. Bu yeni hâle sabretmek ne kadar zor bir bilsen! Duyarlı insanlara düşen hakkı söylemeye devam etmektir, hakkı duymak istemese de eski dostlar. İşte böyle canım, yanlışını söylediğimiz için eski dostların da hiddetine maruz kalırız şeksiz. Ama bilirim ki safım belli olur.

Evet, zarar gördüğüm olur, hem de pek çok ya da çoğu zaman.
Ama safım belli olur.

Yeter ki,
Safım belli olsun.

Safım.
Belli olsun.

Safım, belli!
Olsun!
Share:

Mümin Müminin Aynasıdır


مومنان آیینۀ یکدیگرند
این خبر می از پیمبر آورند

پیش چشمت داشتی شیشۀ كبود
ز آن سبب عالم كبودت می نمود

گر نه كوری این كبودی دان ز خویش
خویش را بد گو، مگو كس را تو بیش

Mü'minân âyine·i yek-digerend,
İn Haber mî ez-Peygamber âverend.

Piş-i çeşmet dâştî şîşe kebûd,
Z'an sebeb âlem kebûdet mî-nümûd.

Ger ne kûrî în kebûdi dân zi-Hîş,
Hîşrâ bed gû megû kesrâ tû bîş.

---
Müminler birbirinin aynasıdır. 
Bu söz Hz. Peygamber'e aittir. 

Gözünün önüne mavi bir cam koydun. 
Bu sebeple, sen tüm âlemi mavi sandın. 

Bu mavilik kendindendir, âh bir görebilsen, 
Kimseye söylenme, yalnızca kendini fena bil sen.


---

Ahmed Avni Konuk Şerhi:

المؤمن مرآة المؤمن

Ya'ni "Mü'min, mü'minin ayinesidir" kelam-ı münifi, Cenab-ı Peygamber'den rivayet olunan hadislerdendir. Bu hadis-i şerife muhakkikîn derece derece ma'nalar vermişlerdir. Cenab-ı Pîr efendimizin burada murad buyurduklan ma'na şudur ki: Bir kimse muhatabında bir kusur ve ayıp görse, vehle-i ûlâda o gördüğü kusûr, kendinde olan kusûrdur. Mesela sıfat-ı kibir nazarına mün'akis olsa, o sıfat kendisinde mevcûddur ki, derhal ona
âşina çıkmıştır; ve keza birisinden gazûbâne muamele görse ondaki sıfat-ı gazabın aksidir. Bu bir hakikattir; fakat ehl-i gaflet kendi nefislerini insaf edip ta'yîb etmezler ve kendilerini beğenip, muhatablarını ta'yîb ederler.

Mesela sen gözüne mavi camlı gözlük taktın; bittabi' her taraf gözüne mavi görünür. Bunun gibi mesela sen sıfât-ı kibir ve gazab gözlüğünü gözüne taktın; artık herkeste o sıfatları görürsün.

Ya'ni sen sıfât-ı nefsâniyyenden henüz kurtulmamış olduğundan, gözünde bu sıfatların güzellikleri vardır. Eğer akıl gözün kör değil ise, alemin fenalıklarını kendinden bil; bu fenalıkları kendi üzerine al, kimseyi ayıplı ve kusurlu görme; ve onlar hakkında fuzûli sözler söyleyip gıybet etme!

Bu beyt-i şerifde bu hadis-i şerife işaret buyrulur:

طوبى لمن شغله عيبه عن عيوب الناس وأنفق الفضل من ماله وأمسك الفضل من قوله

"Ne mutlu o kimseye ki, nâsın ayıplarını bırakıp, kendi aybına meşgul ola ve malının fazlasını intak ede; ve zâid sözlerini zabt ve imsâk ede."
Share:

TÜRKİYE'DE DİNLER TARİHİ ÇALIŞMALARI

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *

Translate

En Çok Okunanlar

ZAMAN GEZGİNİ