Kulağına fısıldadı Molla’nın, “Şefaati ve kabir azabını inkâr eden bu sapkınlara karşı Ehl-i Sünneti sen koruyacaksın.”
Kuşandı cübbesini Molla, savaş hazırlıklarını tamamladı ve çıktı cenk meydanına.
…
Kulağına fısıldadı Hoca’nın, “Dini bunlar yozlaştırdı. İnsanları miskinleştirdiler. Bak nasıl geri kalmış İslam dünyası bunlar yüzünden. Müslümanları uyandırmak ve bu miskinlerin tasallutundan kurtarmak gerek.”
Çıktı kürsüsüne Hoca. Savaşa hazırdı, Molla’ya haddini bildirmeliydi.
…
Kulağına fısıldadı Modernist’in, “Müslümanları uydurma hadislerle uyuşturuyorlar. Bu uydurma hadislerden kurtulsa, Müslümanlar kim bilir ne kadar da müreffeh ne kadar da mütekâmil yaşayacaklar.”
Tıraşını oldu Modernist, giyindi kuşandı. Felsefesini ve mantığını da attı terikesine. Savaşa hazırdı artık.
…
Kulağına fısıldadı Molla’nın, “Hadisleri savunmak sana düştü. Görevin ne kutsal: Hz. Peygamber’i savunacak ve dini sen kurtaracaksın.”
O da kuşandı silahlarını. Din elden gitmemeliydi. Ne pahasına olursa olsun, her türlü rivayet korunmalı ve bu hadis düşmanı zındıklar susturulmalıydı.
…
Sonra dönüp avanesine ve zürriyetine, haykırdı: “Seyredin curcunayı şimdi ve keyfini çıkarın.”
Örnek olay incelemeleri hazırdı. Birikimini canlı örnekler üzerinden sonraki nesillerine aktarabilecekti. Tuzağını kurmuş, cehûl olan insanı bir kez daha tuzağına düşürmüştü. Binlerce yıldır oynadığı ve uzmanlaştığı oyunu yine sergilemiş ve düşmanı olan insanı ayartmıştı.
Ayartmak onun işiydi.
Cennetten kovulduğunda beri.