Bir gün markette arkamdan biri, "Hocam, selamun aleyküm" diyerek seslendi. Döndüm, selamını aldım. Birbirimize hatır sorarken, ses tonum ve davranışlarımdan kendisini tanıyadığımı anladı. "Ben, yaklaşık beş yıl önce sizden ders almıştım" diyerek tanıttı kendisini. Sevindim. "Şimdi ne yapıyorsun?" diye sorduğumda, gülümsedi. "Derste birkaç hipnoz hikâyesi anlatmıştınız." dedi. Evet, derslerde öğrencinin dağılan ilgisini toplamak için, ilginç bulduğum hikâyeler anlatırdım. "Ben okuldan mezun olduktan sonra, sizin hipnozla ilgili anlattıklarınıza merak sardım. Hipnoz kursuna gittim, öğrendim. Şimdi hipnozu bir iş/meslek olarak yapıyorum." dedi.
Çok mutlu olmuştum. Nasıl mutlu olmaz insan! Öğretmenlik böyle büyülü bir meslekti işte. Ders atmosferini dağıtmak için anlatılan bir anekdot, bir insanın hayatında ne büyük değişiklikler meydana getirebiliyor.
...
Benim de hayatıma dokunan nice değerli öğretmenim oldu. Ama onlardan biri tüm hayatımı şekillendirdi.
İmam-Hatip Lisesi'nde okurken, dinlediğim bir sohbetinde, ilahiyat eğitiminin ne kadar önemli olduğunu uzun uzun anlatmıştı. İlahiyat okumaya karar verdim. İlahiyat eğitimim esnasında, İlim-Sanat Dergisi'ndeki başyazısı "Mukayeseli Dinler Tarihi İlminin Önemi" üzerineydi. O yazıdan sonra 1996 yılında bu alana yöneldim. Demek oluyor ki, şu anda hayatımın fakülte ve lisansüstü yıllarını kapsayan yaklaşık 30 yıllık bir kısmı bir hocanın çizdiği MECRA'da geçmiş.
Hocama ve ebediyete irtihal eden tüm diğer hocalarıma Allah'tan rahmet dilerim. Yaşayan hocalarımın ellerinden öper ve onlara da hayırlı uzun ömürler niyaz ederim.