Eski bir çizgi film geldi bugün aklıma. Mucidin biri, zaman makinesi icat etmiş. Zaman yolculuğu yaparak tekerleğin ve ilkel arabaların yeni icat edildiği Taş Devrine gitmiş. Dönemin insanlarının kendi gelişimlerini doğal bir yolla sağlamaları için, Taş Devri insanlarına sonraki gelişmeleri ve yanlışlarını söylememeye karar vermiş. Ancak Taş Devri insanları, zaman yolculuğu yapan bu kişiyi biraz ahmak görmüşler ve alay etmeye başlamışlar. Zaman yolcusu bir sabretmiş, iki sabretmiş, sonunda dayanamayıp:
“Bana bakın” diye haykırmış. “Asıl aptal sizsiniz. Şu yaptığınız taş ve sert tekerlekler var ya, işte o tekerleklerin yumuşak olması gerekiyor. Yumuşak yaptığınız şu yollarınızın da, aslında sert olması gerek.”
İşleri ters yapan sadece Taş Devri insanları değil. Bizim de bazı işlerimiz (çoğu mu demem gerek?) terstir. Mesela, kütüphanelerimiz kitap bakımından eksik ve zayıf, ama şahsi kütüpheneler zengindir. Ortalama bir kütüphanede, uzman bir akademisyenin uzmanlık alanıyla ilgili kitapların belki yarısı -o da iyimser bir tahminle- bulunur. Bizler, kütüphanede istediğimiz kitapları bulamadığımız için, şahsî kütüphanemizi zenginleştirmeye çalışmışız. Sorunu doğru tespit etmiş; çözümü yanlış yapmışız. Kütüphanede istediğimiz kitapları bulamıyorsak, bunun çözümü, şahsi kütüphaneleri zenginleştirmek değil, kütüphaneyi zenginleştirmektir.
“E, akademisyenler, kitap kurtları kitap almasınlar mı?” diyenlere, peşinen söyleyeyim:
Bu da, benim teklifimden çıkarılabilecek yanlış bir sonuç.