Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı

Evanjelikler ve İsrail: Amerikan Hıristiyan Siyonizmi’nin Öyküsü (3. Bölüm'ün Özeti)

3. Bölüm: Evanjelik Mozaik


Müjde

Evanjelik Hıristiyanlar bireysel ve bu anlamda birbirlerinden farklıdır. Bu nedenle Evanjeliklerin kim olduğu ya da neye inandıkları noktasında efradını câmi bir tanım bulunmamaktadır. Bu durum, onların teolojik ve politik inançlarını incelemeyi zorlaştırmaktadır. Amerika’daki Evanjeliklerin sayısı hakkında bile fikir birliği bulunmamaktadır (s. 36).

Evangelical kelimesi, Grekçede müjde anlamına gelen evangelion isminden gelmektedir. İngilizcede gospel kelimesi de Eski İngilizcede “iyi haber” anlamında gelen god spel tabirinin karşılığıdır. Evanjelik Hıristiyanlık, Mesih’in çarmıhta kendisini feda etmesiyle, kurtuluşun bütün insanlar için ulaşılabilir hale geldiği yönündeki müjdeye, yani İncil’e odaklanmaktadır (s. 36).

Ortaçağda evangelical kelimesi, Hıristiyanların kurtuluş fikri, dört incil, Yeni Ahit’in tamamı, Eski Ahit’te İşaya Kitabı gibi anlamlarda kullanılmıştır. 16. Yüzyılda ise kelime, Protestan reformuyla ilişkilendirilmiş ve “Protestan” kelimesinin eş anlamlısı haline gelmiştir (s. 36-37).

Martin Luther’in ortaya koyduğu “Evanjelik” Hıristiyanlık, şu bakımlardan Roma Katolik Kilisesi’nden ayrılmaktadır: 
  • Evanjelik Hıristiyanlık, sadece inançla kurtuluşun mümkün olduğunu vurgular (sola fides).
  • Mesih’in çarmıhta kendini feda etmesi kurtuluş için yeterlidir. 
  • Mutlak otorite olarak yalnızca Kitab-ı Mukaddes’e itibar edilir (sola scriptura).
  • Bütün inananlar din adamı olabilir (s. 37). 
Modern Evanjelizmin (evangelicalism) kökeni, 18. yüzyılın ortalarında İngiltere, Galler, İskoçya ve İrlanda gibi bölgelerdeki protestan dinî canlanma hareketlerine dayanmaktadır. Bu olaylar İngiltere’de Evanjelik Canlanma (the Evangelical Revival), Amerika’da Büyük Uyanış (the Great Awakening) olarak bilinmektedir (s. 37).

19. Yüzyıl ve 20. Yüzyıl Evanjelik Görüşler

19. yüzyılda İngiliz ve Amerikan Evanjelizmi, (Amerika’daki Evanjelizmin sosyolojik olarak daha baskın ve kültürel olarak daha yaygın olmasına rağmen) pek çok açıdan tek bir hareket olarak kalmıştır. Bu süreçte Evanjelizm, teolojik açıdan muhafazakâr iken, siyaset açıdan kendini muhafazakâr kalmak mecburiyetinde hissetmiyordu. Evanjelik William Wilberforce ve etrafındakiler İngiltere’de kölelik karşıtı hareketlere öncülük etmiş, hapishane reformunu desteklemiş ve vakıf okullarına sponsor olmuşlardır. Evanjelikler ulusal bağımsızlık hareketlerini de desteklemişlerdir. Ayrıca 19. ve 20. yüzyılda  uluslararası reform kampanyalarına da destek vermiş, kadın haklarını savunmuşturlar (s. 37). 

Tanrı sözü olarak gördükleri Kitab-ı Mukaddes'e saygı, Amerika'nın kültürel yaklaşımlarının şekillenmesinde mühim bir rol üstlenmiştir. Kitab-ı Mukaddes'e saygı, özellikle ondokozuncu yüzyılda Avrupa'dan gelen şu iki yeni teoriye karşı mücadelede merkezde yer almıştır: Kitab-ı Mukaddes'in Metin Tenkidi ve Darvinci evrim teorisi. Her iki teori de, doğrudan Yahudi-Hıristiyan geleneğin en temel inançlarını tehdit eden tarihsel modeller önermektedir. Metin Tenkidi (Yüksek Eleştiri) veya "kaynak eleştirisi", metnin zamanla eklenen veya düzenlenen farklı katmanlardan oluştuğunu iddia ederek, Kitab-ı Mukaddes'in edebi yönünü analiz etmektedir. Çoğunluğu itibariyle Alman bilginlerin geliştirdiği bu yaklaşım, Kutsal Metinlerin tek yazarının Tanrı olduğu önündeki sarsılmaz Yahudi ve Hıristiyan inancını tehdit ediyordu. Ayrıca, Kitab-ı Mukaddes'i tarih prizması aracılığıyla okumaya çalışarak, ana akım Amerikan tarihçiliğine de açıkça karşı çıkıyordu. Amerikalı yazarlar ise, bunun tam tersini yapma, yani tarihi Kutsal Kitap gözlüğüyle yorumlama eğilimindeydiler. (s. 38).

Pek çok Amerikalı Evanjelik, kaynak eleştirisi ve evrim teorisiyle neredeyse aynı zamanda başlayan ve Amerika Birleşik Devletleri'nde popüler olan Avrupa kaynaklı başka bir teoriyi oldukça sıcak karşıladı: Binyıl Öncesi Dönemcilik Düşüncesi (Premillennial Dispensationalism). Darvinizm gibi, bu yeni teori de tarihsel olayları günümüze nasıl aktarabileceğimizi araştırmaktadır. Metin Eleştirisi gibi, bu yeni teori de daha önce fark edilmemiş kalıp ve bağlantılar bulmak için Kutsal Metinleri derinlemesine incelemektedir. Metin Eleştirisi ve Darvinizm'den farklı olarak, bu yeni teori, Birinci Bölüm'de de gördüğümüz gibi, Kutsal Kitab'ın lafzî gerçekliğini ve orada anlatılan olayları bizzat Tanrı'nın yazdığını teyit etmektedir. Belirli tarihsel dönemleri bir dizi yeni başlangıç olarak tespit eden bu inanç, tecrübeyi yeni başlangıçlar içeren bir şey olarak görme yönündeki Amerikan eğilimiyle de uygunluk göstermektedir. İsrail ve Yahudileri dünyanın zirve olaylarının girdabına yerleştiren bu yaklaşım, ileride göreceğimiz gibi, Amerika'da şu anda popüler olan Yahudi devletine yönelik desteğin zeminini hazırlamaya da yardım etmiştir. (s. 38).

Evanjelizm ve Fundamentalizm

Amerikan fundamentalizmi, doğal tarih ve Kutsal Kitap hakkındaki bu inanç tartışmalarından ve pek çok Hıristiyanın dinî bakımdan gerileme olarak kabul ettiği kültürel değişimlere dirençten doğmuştur. Yaygın bir yaklaşıma göre fundamentalizm, gerçek inananların, kendi inançlarına ve toplumsal değerlerine karşı yapılan saldırılara karşı koymayı yansıtmaktadır. Ünlü dinler tarihçi Martin E. Marty, herhangi bir toplumda fundemantalizmi sıklıkla ortaya çıkaran şöyle bir model tespit etmektedir: Muhafazakâr veya geleneksel bakış açısına sahip bir topluluk, "modernite"nin her yönüyle tehdidi altında olduğunu hissetmektedir (Hiçbir modernist grup, fundemantalist olmamaktadır). Hissedilen bu tehlike değişik zaman ve durumlarda farklı olabilir, fakat daima derinden inanılan değerlerin erozyona uğramasını içerir. Bu tehdit, modernist işaretlerin bir kişinin çocuklarına ulaştığı durumlarda, bilhassa acil bir duruma dönüşür.

Fundamentalism kelimesi The Fundamentals: A Testimony of Truth isimli kitapçık serisinden gelmektedir. Amerikan ve İngiliz teologların kaleme aldığı bu kitapçıklar, elit ilahiyat okulları ve kiliselerin liberal düşüncelerine halkın verdiği cevaplar olarak görülmüştür. 1910-1915 yılları arasında üç milyon kitapçık, Protestanlığın temel inançlarının bozulmasını engellemek için Protestan pastörlere, İncil vaizlerine, misyonerlere vb. ücretsiz olarak dağıtılmıştır. 1920’de, Baptist bir editör, The Fundamentals’daki dini prensipleri savunan insanları tanımlamak için  “Fundamental” kelimesine “ist” ekini ekleyerek “fundamentalist” kelimesini üretmiştir (s. 38-39).

The Scopes “Monkey” Davası

1920’lere kadar evangelical kelimesi, net bir anlamı olmayan ve hem liberal dindarların (religious liberalism) hem de muhafazakârların kullandığı bir kelimeydi. Bunun aksine fundamentalism kelimesi ise kiliselerde ve toplumda modernizme ve liberalizme şiddetle karşı çıkan Protestan mezheplerdeki muhafazakârlar için yaygın kullanılan bir terimdi. 

1925’te The Scopes “Monkey” davası, modernizmin, fundemantalistlerin Kitab-ı Mukaddes’e dayalı dünya görüşünü itibarsızlaştırdığı ve doğal seleksiyon öğretisine karşı çıkanların kınandığı önemli bir olay olarak görülmektedir. Bununla birlikte, pek çok bakımdan dava, modernizm açısından bir yenilgi olmuştur. Tennessee eyaletindeki evrim karşıtı yasa 42 yıl daha geçerli olmuş ve bölgedeki yayıncılar, lise kitaplarından Darvincilik konusunu çıkartmıştır. Liberal dindarlık ve muhafazakârlık arasındaki uçurum büyümüştür. Liberal dindarlar, kuzeyde ana akım mezheplerin kontrolünü kazanırken, fundamentalistler inançlarına daha çok bağlanmış ve daha ayrılıkçı hale gelmişlerdir (s. 39).

Billy Graham ve Yeni Evanjelikler

1940’lı yıllar ve sonrasında ılımlı (moderate) fundamentalistler, alışageldikleri hizipçi, ayrılıkçı ve anti-entelektüel inançlarından kurtulmak için çaba sarf etmişlerdir. 1949 yılında Youth for Christ isimli hareketle bağlı genç bir vaiz Billy Graham, bu bağlamda önemli başarı kaydetmiş ve fundamentalist arka planlarını yumuşatan ve toplumu İnciller yoluyla değiştirmek için toplumla iç içe olan “yeni Evanjelikler”in lideri olmuştur (s. 40).

Kendini bugün fundemantalist olarak adlandıranlar seküler kültürden kesinlikle ayrılmak gerektiğini savunmaktadırlar; ve bu, fundemantalizm teriminin 1920'den önceki kullanımında değişiklik manasına gelmektedir. Böylelikle günümüz fundemantalistleri kutsal kitaba uymayan/aykırı doktrinleri öğreten sahte Hıristiyan öğretmenlerden uzak durmak istemektedirler. Öte yandan Evanjelikler, aynı zamanda, diğer muhafazakârlarla da geniş bir koalisyon oluşturmuşlardır. Fundamentalizm konusunda en önemli araştırmacılardan biri olan George M. Marsden, bazı Evanjeliklerin diğerlerinden daha militanca muhafazakar ya da daha fundamentalist olmaya eğilimli olduklarını belirtmektedir. Marsden, bir fundamentalisti (ya da fundamentalist Evanjeliği) “herhangi bir şey hakkında kızgın olan Evanjelik” şeklinde tanımlamaktadır (s. 40). 

Marty’ye göre, fundamentalistler öncü ve zirve muhaliflerdir. Fundamentalistler, moderniteyi bir tehdit olarak algılamakta ve dünyayı Tanrı için elverişli bir yer haline getirmeye çalışmaktadırlar. Onlar, hermenötik yönteme karşıdırlar ve sembollerin çok anlamlı olması (multivocal), okuyucunun ön kabullerinin yorumları şekillendirmesi ve bütünü anlamanın her bir parçanın açıklamasını belirlemesi gibi hususları kabul etmezler. Protestan fundamentalistler, sıradan insanların, sıradan algılamalarıyla Kitab-ı Mukaddes’i ve dünyayı anlamlandırabileceklerine inanmaktadırlar. Bu yüzden 19. yüzyıl Protestanları, hakikati elde ettikleri noktasında kendilerine güvenir hale gelmişlerdir. Marty’ye göre, fundamentalistlerin muhalif oldukları başka bir yön de farklı pek çok iddianın geçerli olabileceğini kabul etmemeleridir. Onlara göre böyle bir kabul, görelilik ile aynı noktada birleşmektedir. İlerlemeci tarih anlayışına da karşıdırlar. Bunun yerine olayların sonunun önceden bilindiği milenyalizmi kabul ederler (s. 40).

Dini Sağ (The Religious Right)

İronik bir şekilde, yarım yüzyıla yakın kendilerini popüler kültürden uzak tutmaya çalışan fundamentalistler, yaklaşık son 30 yılda kendilerini, siyasetin içerisinde aktif rol alırken bulmuşlardır. Seküler dünyadan el etek çekerek, siyasî ve sosyal mücadelelerin kirliliğinden kaçınmayı ummuşlardı. 1965’teki bir vaazında Jerry Falwell, vaizlerin görevinin siyaset değil, gönüller kazanmak (soul winners) olduğunu belirtmişti. 1970’li yılların sonunda ise Falwell ve dini sağın başka bazı mensupları, dünyevî olaylara tamamen ilgisiz bir durumdan (quietism) siyasî etkinliğe doğru radikal bir dönüş yaşadılar. Bunun pek çok nedeni vardı. 1960 ve 1970’li yıllardaki kültürel devrim; geleneksel aile ve cinsellik anlayışına ciddi bir tehdit oluşturdu. Vietnam Savaşı karşıtı hareket, Batı değerlerini ve vatanseverliği savunmak isteyen pek çok insanı sinirlendirdi. Yüksek Mahkeme’nin devlet okullarında Kitab-ı Mukaddes okumaları ve ibadeti kaldırması, kadınlara herhangi bir kısıtlama olmaksızın kürtaj hakkı verilmesi vb. kararları da fundamentalistleri siyasî tartışmaların içine çekmiştir (s. 41). 

Üç Evanjelik Taraf

Dinî, siyasî ve sosyal görüşler analiz edilirken anket uzmanları genelde Evanjelikler ile fundamentalistleri ayırt etmezler. Amerikan din ve siyaseti demografı John Green, Evanjeliklerden genel ve kapsayıcı bir grup olarak bahsetmekte, ancak anket sonuçlarına göre Evanjeliklerin arasında üç taraf olduğunu belirtmektedir. En büyük grubu, 2004’te Amerika’nın yüzde 12.6’lık bir bölümünü içine alan gelenekselciler oluşturmaktadır. Bu grup sosyal değişmeler karşısında ortodoks dinî inançları sürdüren ve dinî sağı oluşturan gruptur. Gelenekselcilerin %70’i cumhuriyetçidir; %93’ü evrim fikrine karşı ve %77’si Armageddon’da Mesih ile Deccal arasında bir savaşta dünyanın sona ereceğine inanmaktadır (s. 41). İkinci en büyük Evanjelik grup, 2004’teki Amerika nüfusunun %10.8’ini oluşturan orta yolcu/merkeziyetçilerdir (centrists). 2004’te yapılan ankette, merkeziyetçi Evanjeliklerin %47’si cumhuriyetçi, %57’si evrim karşıtı ve %53’ü Armageddon’u beklemekteydi. Üç grubun en küçüğü, Amerikan nüfusunun %3’ünden daha az bir kısmı oluşturan modernist Evanjeliklerdir. Bu grup, Hıristiyan sağının siyasî görüşlerinin gerçek Hıristiyanlığın neredeyse tam tersi olduğunu düşünmektedir… 2004’te modernistler, Evanjeliklerin %11’ini oluşturuyordu ve çoğunluğu demokrattı. Yalnızca %10’u evrim fikrine karşıydı ve %29’u Armageddon’da son savaş bekliyordu (s. 42). 

Medya, daha önce ölümüne kadar Falwell’e yaptığı gibi, Robertson’u da Evanjeliklerin sözcüsü olarak göstermektedir. Ancak merkeziyetçiler ve modernistler bir araya geldiğinde Amerikan Evanjeliklerinin çoğunluğunu oluşturmaktadırlar. 2006’da Pew Research Center’ın yapmış olduğu araştırmaya göre beyaz Evanjeliklerin %20’si kendilerini dinî sağ üyesi olarak düşünürken %7’si dinî sol ile irtibatlı olduklarını belirtmiştir. Geride kalan grup ise kendisini dinî sağ ya da sol ile irtibatlandırmamıştır (s. 43).

Bu sınıflandırma, Evanjelik görüşlerin üstü örtük parçalanmalarını anlamak için önemlidir. Mesela, gelenekselciler Filistinliler konusunda İsrail’in en ateşli savunucularıdır (s. 43).

Evanjelizmin Üç Özelliği

Araştırmacılar Evanjelizmin üç vazgeçilmez özelliğinden bahsetmektedirler. Bunlardan biri, kişinin kendisini Mesih’in otoritesine teslim ederek yalnızca ona iman ederek kurtuluşa erişeceğini kabul etmesini gerektiren manevi yenilenme/yeniden doğuş (spiritual rebirth) tecrübesidir. İsa’nın “bir kimse yeniden doğmadıkça Tanrı’nın krallığını göremez” şeklindeki ifadesi bu tecrübeyi gerektirmektedir (Yuhanna 3:3). Yeniden doğan (born-again) Hıristiyanlar için bu ifade, Kitab-ı Mukaddes en önemli cümlesidir. Her ne kadar Kutsal Ruh önceden “gönülleri hazırlamakta” olsa da, yeniden doğma tecrübesi kişiden kişiye değişmektedir. 

İkinci özellik, Kitab-ı Mukaddes’in yüksek otoritesine inanmaktır. Kutsal metinlerle ilgili yorumları çeşitlilik gösterse de, Evanjelikler Kutsal Kitab’ın Tanrı’nın gerçek kelâmı olduğunu kabul ederler. 

Evanjelizmi tanımlayan üçüncü özellik ise, kişinin inancını paylaşması/yaymasıdır. Manevi olarak yeniden doğan Hıristiyanlar, İncil’e olan şahitliklerini sözlü şehadet ya da Tanrı’ya hizmet ederek (misyonerlik faaliyeti, hayırsever aktiviteler gibi) gösterebilirler. Bu, iyi bir hayat ya da İncili yaşayarak (lifestyle evangelism) örnek teşkil etmeyi gerektirebilir. 2005’te yapılan bir ankete göre, yeniden doğan Amerikalı Evanjeliklerin yarısından azı, sözlü olarak inançlarını başkalarıyla paylaşmışken, ¾’ü İncil’i yaşayarak yaydıklarını ifade etmiştir. İsrailli devlet adamları, Siyonist Hıristiyan gruplarla birlikte çalışmak için, Evanjeliklerin din propagandası yapmamalarını şart koştuğundan, İsrail’de yaşayan Evanjelikler için, İncil’i yaşayarak yayma düşüncesi uygun olmaktadır (s. 43-44). 

David Bebbington, yukarıda sayılan üç özellikle bağlantılı olarak Evanjelizmin dört temel inancından bahsetmektedir: 
  • Mesih insanlık için çarmıhta kendini feda etmiştir.
  • Rehber ve bütün mutlak hakikatin kaynağı olarak Kitab-ı Mukaddes’i öğrenmeye isteği. 
  • Başka insanları Hıristiyanlaştırma (conversion), yani yaşamların değişime ihtiyacı olduğuna dair inanç.
  • Aktif Evanjelizm, yani manevi yeniden doğmanın Tanrı’ya hizmet etmeyi gerektirmesi. 
Evanjelizmin tüm bu özelliklerin ardındaki ortak nokta, önce bireyin gönlünü ve hayatını daha sonra da dünyayı Kitab-ı Mukaddes’in değerleri ışığında değiştirmektir. Evanjelizm hem içsel hem dışsal anlamda değişim ve hareketten ibarettir. Kutsal Ruh, tıpkı Yeni Ahit’te “kilise”yi oluşturan ilk inananlara yaptığı gibi Evanjeliklere de öne çıkıp geride kalanları kurtarmalarını emretmektedir. Genelde “kilise” olarak tercüme edilen Grekçe ekklesia kelimesini “göreve çağrılan topluluk” olarak yorumlamak mümkündür. Bugün pek çok Evanjelik kendisini göreve çağrılan/görevli insan olarak düşünmektedir. 

Noll, bu ortak kanaatlerin hiçbir zaman Evanjelik Hıristiyanları tanımlamak için düzenli ve kesin bir rehber olamayacağını belirtir. Aksine onlar, ana-akım Protestanlık ve Roma Katolik kiliseleri de dâhil, farklı mezheplerin içine akan manevi bir nehir gibidir. Bütün bu bahsedilen inanç ve özellikler akışkandır, yani zaman ve mekâna göre değişebilir, ancak yine de inananlar arasında, arka planda bir tutarlılık da sağlamaktadır (s. 44). 

Teolojik Bir Kavga (A Theological Free-For-All)

Evanjelik Hıristiyanlar için kilise, dinî ve sosyal açıdan merkezî bir mevkie sahip olabilir. Ancak kurtuluşun vasıtası, kilise değil, Kutsal Ruh’tur. Kişi sakramentler ile değil, Kutsal Ruh ile tamamen bireysel bir tecrübe yaşayarak kurtuluşa erebilir (s. 45).

Randall Balmer, Evanjelizmin teolojik bir kavga olduğunu belirtmektedir. Her bireyin kanaatleri, Kutsal Kitap’ı kendi yorumuna, kendi kilisesinin ya da pastörünün yorumuna ve kullandığı ibadet araçlarına göre şekillenmektedir. Pek çok Evanjelik, doktrinle ilgilenmemektedir. Onlar için hissetmek inanmaktır ve iman, dinden daha önemlidir (s. 45).

Evanjelik teoloji, daima aynı/değişmez değildir. Çünkü Evanjelikler teolojiyle değil, pragmatizmle motive olmuşlardır. Bu bağlamda tipik bir Evanjelik olarak kabul edilen, dini bir okula/ilahiyata gitmemiş ve teolojik açıdan kültürlü olmayan, ancak ameli yönünü ortaya çıkararak insanları Mesih’e inanmaya ikna etmeye çalışan Billy Graham örnek verilmektedir. Evanjeliklerin teolojiyi tamamen ihmal ettiği de söylenemez. Ancak öncelikli amaçları teoloji değildir. Vaazları da genelde evlilik, çocuk yetiştirme, ekonomi gibi pragmatik sorunlarla uğraşmaktadır.

Beklenmeyen Kanaatler

Evanjeliklerin inançla ilgili yolları gibi sosyal ve siyasî kanaatleri de farklıdır. Evanjelikler genelde kültürlerini, teolojik açıdan muhafazakâr olan inançları perspektifinden anlamlandırmaya çalışırlar. Ancak hepsinin vardığı sonuç aynı değildir. Evanjelikler çoğu zaman medyanın onlara biçtiği fikir kalıbına uymazlar. Söz gelimi koyu bir yeniden doğuşçu dindar ailenin kızı olan Condoleezza Rice, kadınların kürtaj hakkını savunabilmektedir. Evanjelikler, pragmatizmi dinî prensibin önüne geçirebilmektedir. Örneğin Pat Robertson, şartlar gerektirdiğinde kürtajı onaylamıştır. Daha önceden Müslümanları terörist olarak niteleyen Falwell, sonraki yıllarda bir Müslüman’a oy vermekte bir sorun olmadığını söyleyebilmiştir. Ted Haggard, mezhebi buna son derece karşıyken, eşcinsellerin haklarını savunabilmiştir. Bu gibi örnekleri arttırmak mümkündür (s. 46-47). 

Dindarlar Arasında Heterodoksi

Muhafazakâr Hıristiyan liderler ile sıradan Evanjelik Amerikalıların görüşlerinde büyük fark olabilir. Bu, Evanjelizmin ilk günlerinden beri geçerlidir. Bugün pastörler ile cemaatleri arasında inancın bazı temel hususlarında farklar bulunmaktadır. Mesela, Evanjelik Hıristiyanların üçte ikisinden fazlası dinî inanç noktasında olmasa da, beşer olarak iyi bir insanın cennete girebileceğine inanmaktadır. Ancak böyle bir inanç, kilisede pastörlerinden duydukları öğreti ile çelişmektedir (s. 48). İnançlarındaki radikal çeşitliliğe rağmen, Evanjelik Hıristiyanların ortak bir kanaatleri vardır: “Kayıp insanların İsa’ya ihtiyacı vardır” (s. 49).

Not: Bu yazı, kitap okuma programımız kapsamında Üçüncü Bölüm'ün sorumluluğunu üstlenen Büşra Elmas'ın hazırladığı özetten yararlanılarak oluşturulmuştur. 
Kendisine teşekkürlerimle...
Share:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TÜRKİYE'DE DİNLER TARİHİ ÇALIŞMALARI

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *

Translate

En Çok Okunanlar

ZAMAN GEZGİNİ