Bizi eleştirenleri düşman bilmekle hata yaptık. Düşmanlık için cedelleşenlerle, bize doğruyu söyleyen veya doğruyu göstermeye çalışanları aynı kategoriye yerleştirip düşman belledik. Böylece, daima doğru yaptığımızı söyleyen övücülerle etrafımız çevrili iken, yanlış kararlarımızı sorgulayan ve kendisi için değil, kurumu ve ülkesi için doğru işlerin yapılmasını arzu eden mert insanları uzaklaştırarak, ilk hatanın üstüne, daha vahim ikinci hatayı yapmış olduk.
...
Hâlbuki hak yoldan ayrı düşerse, kendisini kılıçlarıyla düzelteceğini söyleyen dostlarını kucaklayıp, böyle dostlar verdiği için Allah’a hamdeden Hz. Ömer gibi bir örneğimiz vardı. Zâlim kardeşine de mazlûm kardeşine de yardım etmeyi buyuran Peygamberin ümmetiydik. O peygamber ki, zâlime nasıl yardım edileceği sorulduğunda, onu zulmünden alıkoymayı öğütlemişti.
...
Ne çabuk ve ne kolay kaybettik varlıkla imtihanı! Mal mülkle ve geçici oturduğumuz mevkilerimizle egomuzu nasıl da şişirdikçe şişirdik. Kendimizi biricik ve vazgeçilmez zanneyledik. Öyle ki, yaptıklarımızı eleştirenlerin, şahsımızı eleştirdiğini vehmetmeye başladık. Doğrucuları uzaklaştırdık, susturduk ve cezalandırdık. Aslında cezalandırdığımızı sandık. Hâlbuki cezalandırdığımız kendimizdi. Bize doğruyu söyleme ihtimali olan mert insanlardan kendimizi mahrum bırakmıştık.
...
Hayat yanlış da yapsak, doğru da, hep alkışlayan övücülerle ne kadar da güzeldi! Yanlışlar içinde bocalayıp durdukça, ne güzel şeyler yaptığımızı söyleyip bizi rahatlatan, eğlendiren saray soytarılarımız vardı!
...
Gün geldi, vakit tamam oldu. Biz mevkilerimizi, övücüler de bizi bıraktı. Derken geriye dönüp baktığımızda, doğruyu söylediği ve hatta söylemeye çalıştığı için nice dostları kaybettiğimizi gördük. Zamanında bizi daima alkışlayanlara gelince; aslında onlar asla var ve yar olmamışlardı, sadece var oldukları zehabına kapılmıştık. Onlar daha önce başkalarını alkışlamışlardı zaten; bir müddet bizim yanımızda göründüler. Şimdi alkışlayacak başkalarını çoktan bulmuşlardır bile.
...
Kaybettik aziz dost: Hem de en esaslı dostları, geçici olduğunu en çok bizim bilmemiz gereken mevkiler ve dünya hayatı için. Ve belki de o esaslı ve mert insanları, eleştirdiği için ihanetle suçlayarak kaybettik.
...
Biz mevkiyle, malla ve mülkle, hâsılı varlıkla imtihanı beceremedik, aziz dost. Bilmem şimdi durup düşünmek ve kayıplarımızı telafi etmek için vakit geçti geçmedi mi!
...
...
Hâlbuki hak yoldan ayrı düşerse, kendisini kılıçlarıyla düzelteceğini söyleyen dostlarını kucaklayıp, böyle dostlar verdiği için Allah’a hamdeden Hz. Ömer gibi bir örneğimiz vardı. Zâlim kardeşine de mazlûm kardeşine de yardım etmeyi buyuran Peygamberin ümmetiydik. O peygamber ki, zâlime nasıl yardım edileceği sorulduğunda, onu zulmünden alıkoymayı öğütlemişti.
...
Ne çabuk ve ne kolay kaybettik varlıkla imtihanı! Mal mülkle ve geçici oturduğumuz mevkilerimizle egomuzu nasıl da şişirdikçe şişirdik. Kendimizi biricik ve vazgeçilmez zanneyledik. Öyle ki, yaptıklarımızı eleştirenlerin, şahsımızı eleştirdiğini vehmetmeye başladık. Doğrucuları uzaklaştırdık, susturduk ve cezalandırdık. Aslında cezalandırdığımızı sandık. Hâlbuki cezalandırdığımız kendimizdi. Bize doğruyu söyleme ihtimali olan mert insanlardan kendimizi mahrum bırakmıştık.
...
Hayat yanlış da yapsak, doğru da, hep alkışlayan övücülerle ne kadar da güzeldi! Yanlışlar içinde bocalayıp durdukça, ne güzel şeyler yaptığımızı söyleyip bizi rahatlatan, eğlendiren saray soytarılarımız vardı!
...
Gün geldi, vakit tamam oldu. Biz mevkilerimizi, övücüler de bizi bıraktı. Derken geriye dönüp baktığımızda, doğruyu söylediği ve hatta söylemeye çalıştığı için nice dostları kaybettiğimizi gördük. Zamanında bizi daima alkışlayanlara gelince; aslında onlar asla var ve yar olmamışlardı, sadece var oldukları zehabına kapılmıştık. Onlar daha önce başkalarını alkışlamışlardı zaten; bir müddet bizim yanımızda göründüler. Şimdi alkışlayacak başkalarını çoktan bulmuşlardır bile.
...
Kaybettik aziz dost: Hem de en esaslı dostları, geçici olduğunu en çok bizim bilmemiz gereken mevkiler ve dünya hayatı için. Ve belki de o esaslı ve mert insanları, eleştirdiği için ihanetle suçlayarak kaybettik.
...
Biz mevkiyle, malla ve mülkle, hâsılı varlıkla imtihanı beceremedik, aziz dost. Bilmem şimdi durup düşünmek ve kayıplarımızı telafi etmek için vakit geçti geçmedi mi!
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder