Şarkıyatçının iki büyük açmazı vardır: İslam’ı tam ve doğru sunduğunda, Yahudilik ve Hıristiyanlıktan sonra gelmiş olan bu dinin, okuyucusuna cazip gelmesinden korkar. İkincisi, İslam’ı ve diğer doğu din ve kültürlerini araştırma süreci, batılı devletlerin emperyalist devlet politikalarıyla eş zamanlı ortaya çıkıp geliştiği için, çoğu oryantalist şu veya bu şekilde sömürgecilikle irtibatlıdır veya iş tutmuştur. Bu iki açmaz şarkıyatçının en büyük zorluklarıdır ve bu iki cendereden çıkıp kurtulabilen şarkıyatçı sayısı gerçekten çok azdır.
Bununla birlikte, kendisi için en büyük zorluklar olarak belirttiğimiz bu iki husus, gariptir ki, şarkıyatçıya en büyük fırsatı da altın bir tepsi içinde sunmaktadır. İslam’ı tam ve doğru sun(a)madığı için şarkıyatçının çalışması, misyonere bir el kitabı olur. Sömürgecilikle iş tutması nedeniyle, devlet, emperyalist yayılmacılığını genişletmek ve sürdürmek için şarkıyatçının sağladığı bilgilere ihtiyaç duyar. Hem misyoner kilise teşkilatlarının hem de devlet erkinin desteğini arkasına alabilmiştir şarkıyatçı. Bu nedenle, Avrupa ve Amerika’nın pek çok şehrinde Şarkıyat, İslam, Ortadoğu, Hint, Çin vb. alanlara odaklanmış sayısız enstitü açılmış ve büyük bütçelerle desteklenmiştir. Bütçe sıkıntısı nedir bilmeyen bu enstitü ve merkezler, istedikleri kitapları getirtebilmişler, istedikleri kadar eleman istihdam edebilmişler ve bu elamanlarını çalışma yapacakları ülkelerde araştırma yapmak veya yerel dilleri öğrenmek için uzun süreli destekle
mişlerdir.
Batıda kilise, devlet ve üniversite desteği alan yüzlerce Şarkıyat ve İslam enstitüleri (veya benzer kurumlar) olmasına karşın, bizde kaç tane Garbiyat Enstitüsü vardır? Kaç tane Yahudilik Araştırmaları Merkezi, Hıristiyanlık Araştırmaları Merkezi ya da İsrail Araştırmaları Merkezi bulunmaktadır? Durum tahmin ettiğiniz kadar kötü değil. Tahmininizin de ötesinde vahim. Cevap: Sıfır. Evet, Türkiye’de bu konularda çalışan enstitüsü sayısı sıfır. Neden? Çünkü Yahudilik veya Hıristiyanlık veya Batı üzerine bir enstitüye bütçe desteği verebilecek ne misyoner kilise teşkilatımız ne emperyalist politikalar güden bir devletimiz ne de dış politikasını belirlerken bilimsel araştırmalardan ve verilerden yararlanmak gereğine inanan bir anlayışımız var. Bu tür enstitülerin açılması durumunda, bu kurumlara en çok muhafazakâr camianın bazı (belki de çoğu) kesimlerinin karşı çıkacağını tahmin etmek de zor değil. Hâlbuki bu enstitüleri kurmadan ne evrensel bir güç olabilir ne de sağlıklı bir dış politika üretebiliriz.
Edward Said “Şarkıyatçılığa tepki Garbıyatçılık olmamalı” derken muhtemelen yanılıyordu. Zira garbıyatçının ne misyonerlik teşkilatlarının ne de emperyalist devletin hizmetkârı, yardımcısı ve destekçisi olmadığını/olamayacağını gözden uzak tutuyordu. Ayrıca, şarkıyatçının sahip olduğu kilise ve devlet desteğine, muazzam bütçe ve büyük kurumlara, garbıyatçının hiç sahip olmadığını, belki de asla sahip olamayacağını da yine görememişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder