Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Dinler Tarihi Anabilim Dalı

Merhum Sami Koparan'ı Anma Programı

Merhum Kayınpederim Sami Koparan (vefatı: 11.05.2016) İHMED'in (İnegöl İmam-Hatip Mezunları Derneği) düzenlediği ve İnegöl Belediyesi ile Niltur'un desteklediği Yad Programında, 25.11.2016 tarihinde İnegöl Sani Konukoğlu Konferans Salonu'nda anıldı. 





Fotoğraftakiler (Soldan Sağa): Ahmet Taştan, Yrd.Doç.Dr. Mustafa Öcal, Münir Cengiz, Nusret Vardar, Doç.Dr. Muhammet Tarakçı, Mehmet İşsever. 

Emirsultan Eski İmamı Münir Cengiz hocamızı, Mustafa Öcal hocamızı ve İmam-Hatip Liselerinin ilk mezunlarından Nusret Vardar hocamızı aynı karede buluşturmak da ayrı bir güzellik oldu.



Program için hazırladığımız slayt: 


Programdaki konuşmam: 










Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra bize döndürüleceksiniz (Ankebût, 29/57).

Mümin veya kâfir, sâlih veya zâlim, zengin veya fakir olsun, ahirete göç eden herkes, bize dünyanın faniliğini, iyi insan olmanın ve kötülükten uzak durmanın gereğini hatırlatır. Ölenin durumu ne olursa olsun, her ölüm anlayan için çok büyük bir nasihatçı ve ibrettir.

Ama her yaşayan bize dünyanın faniliğini, iyilik yapmanın önemini ve kötülükten uzak durmanın gereğini hatırlatmaz. Yaşayanların çok azı böyle bir ayrıcalığa nail olabilir. Akıp geçen dünyanın telaşı içinde, bir an durup neyin gerçekten önemli neyin de önemsiz olduğunu fark edip, bu farkındalığa uygun bir şekilde yaşayan insanlar ne azdır!

Yaşayanların ancak bir kısmı Allah’ı bilen, yani âlim ve ârif kullardır. Âlim ve âriflerin de ancak bir kısmı kendini ibadete verir, yani ilmiyle âmil ve âbid olurlar. İbadet eden bu âbid ve âmillerin de ancak bazıları samimi, yani muhlis olurlar.

İnsanlar, bütünüyle ölüdür, âlimler müstesna. Âlimler bütünüyle uykudadır, ilmi ile âmil olanlar hariç. Âmiller de aldanmıştır, ihlâslılar hariç.

Merhum Sami Koparan Allah’ı ve dini bilen âlim ve âriflerdendi. İbadetlerine dikkat eden bir âbid ve âmildi. İbadetlerinde samimi muhlis bir kuldu.

Bu özellikleriyle o, daha yaşarken etrafına Allah’ı, Allah’a ulaşan yolları hatırlatan, öğreten ve gösteren örnek biri oldu.

“Allah güzeldir, güzellikleri sever.” buyurulur. Merhum Sami Koparan güzel bir insandı; hayatını doğru ve güzel yaşadı. Güzel yaşayanları severdi. Çocukları severdi. Gittiği yerde çocuklar varsa, yolunu uzatması gerekse bile çocuklara hediye alırdı. Çocuklarla oynardı. Şimdi torunları hâlâ “Yağlı pide, özlü pide”yi duyduklarında dedelerini anıyor ve özlemlerini dile getiriyorlar.

Güne geceden başlardı. Teheccüdlerini, tesbihlerini aksatmamaya çalışırdı. Sabah namazına cemaate gider ve namazdan sonra da uyamazdı. Kahvaltıdan sonra, o günün hayrı neyse ona koştururdu. Bu hayır, vakıf işleri olabileceği gibi, bir dostun cemiyetinde yapılacak bir dua, fakir öğrencilere verilecek bir burs, fakir ailelerin günlük ihtiyaçlarının giderilmesi, bir caminin taşınacak bir tuğlası veya camideki bir ihtiyacın maddi finansmanının bulunması olabilirdi.

Akşamları kendi evinde veya dost meclislerinde sohbet etmeyi severdi. Sohbetleri akıcı ve anlaşılırdı. Tertemiz bir sudan akıp gelen berrak bir pınar gibi, temiz bir gönülden çıkan tesirli sözlere sahipti.
Hayır namına gelen ne türlü teklif veya öneri varsa, yapmaya ve yetişmeye çalışırdı. Hayır işlerine “hayır ya da olmaz” diyemezdi. Son bir yılında kimi zaman yürümekte çok zorlandığı vakitler oldu. Ama o haliyle, yine de davet edildiği cemiyetlere uzak-yakın demeden gitmeye çalışır; bu durumda bile, cemiyet sahibine “Beni alıverin.” demeyi kendine yakıştıramazdı.

Övülmeyi, hele övünmeyi hiç sevmezdi; ama bir güzellik gördüğünde tebrik etmeyi, onurlandırmayı ve övmeyi, küçücük bile olsa güzel bir jest karşısında teşekkür etmeyi severdi. Kendisine yükleyebileceği zorlukları hiç düşünmeden, etrafına hayatı kolaylaştırmaya çalışırdı.

Yakın veya uzak akrabalarını ve dostlarını gözetir, önemserdi. Onların işlerini kendi işi gibi sahiplenirdi. Onların üzüntülerini, sıkıntılarını kendi üzüntüsü ve sıkıntısı bilirdi.

Sınırsızca, karşılıksızca ve hesapsızca sevdi insanları. Hiçbir karşılık gözetmeden hizmet etti ve hizmet götürdü onlara. İnegöl’ün ve Bursa’nın halkı da ondaki bu samimiyeti, gönül genişliğini gördü ve kıymetini bildi. O insanları, insanlar da onu sevdi.

Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)  buyurdular ki: "Allah bir kulu sevdi mi Hz. Cebrâil aleyhisselâm'a:"Allah falanı seviyor, onu sen de sev!" diye seslenir. Onu Cebrâil de sever. Sonra o, sema ehline: "Allah falanı seviyor, onu siz de sevin!" diye nidâ eder, derken, bütün sema ehli de onu sevmeye başlar. Sonra onun için arz (halkı arasına hüsn-ü kabûl) konur."
[Buhârî, Tevhid 33, Edeb 41; Müslim Birr 157, Muvatta, Şi'r 15; Tirmizî, Tefsîr, Meryem (3160).]

Cenazesine katılan cemaatin kalabalıklığından, beraberce yürüdüğümüz zamanlarda İnegöl halkının kendisine gösterdiği sevgi ve saygıdan hareketle, şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki, pek çok iyi insan kendisini sevmiştir. Az önceki hadis-i şeriften yararlanarak, böyle geniş bir sevgi selinin insanların kalbine yerleşmesinin göklerden gelen bir lütuf olduğuna, dolayısıyla gök ehlinin de merhumu sevdiğine; gök ehlindeki bu sevginin kaynağının da Allah’ın merhum babamızı sevmiş olduğuna yorabiliriz.


Merhum güzel ve berrak bir hayat sürdü. Güzel bir şekilde göçtü ve çok güzel uğurlandı bu dünyadan. Umuyor ve niyaz ediyoruz ki, öbür tarafta da çok güzel bir şekilde karşılanmıştır, karşılanmış olsun. 

Rabbim, sorgusuz ve sualsiz cennetine yerleştirdiği bahtiyar kullarının arasına dâhil etsin. Ruhu şad olsun.
Share:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

TÜRKİYE'DE DİNLER TARİHİ ÇALIŞMALARI

İLETİŞİM FORMU

Ad

E-posta *

Mesaj *

Translate

En Çok Okunanlar

ZAMAN GEZGİNİ